30 Nisan 2018 Pazartesi

Avon Mark Gel Shine Oje - Bows And Dolls



Avon Mark Gel Shine Oje - Bows And Dolls 10 ml.

Eski zaman ojeleri gibi ne yalan söyleyeyim. Sedefli gibi, simli gibi, rengi de lila gibi..Tek katta böyle bir renk verdi, ikinci katı sürmeye gücüm yetmedi zira çıkarırken epey zorlayacak..
Başka renklerle karıştırıp kullanmayı düşünüyorum, öyle belki daha ilginç renkler oluşturabilir.


Mor ile karışınca 


Pembe ile karışınca


Maviye doyduğunda


Koyu gri ile karışınca

İcon ile karışınca

23 Nisan 2018 Pazartesi

Diadermine Makyaj Temizleme Sütü




Diadermine 3'i 1 Arada Makyaj Temizleme Sütü Yüz + Göz + Dudak Tüm cilt tipleri için 200 ml.

Sadece göz makyajı yapıyorum ve sadece krem/süt yapılı temizleyiciler kullanabiliyorum. Diadermine'in bu ürününden daha önce de kullanmıştım ve bir daha almamıştım. Niye almadığımı unuttum, bir daha aldım ve pişman oldum.

Aslında yapısı çok güzel, güzel de çıkarıyor ama gözlerimi çok yakıyor. İçine kaçırmasam bile göz kapaklarını yakıyor. Özellikle alt göz kapağımı çok yaktı. Yıkasam da o yanma hemen geçmiyor..

18 Nisan 2018 Çarşamba

Okudum: Labirent Serisi - Ölümcül Kaçış - Alev Deneyleri - Son İsyan - Ölüm Emri - Virüs Kodu (James Dashner)



Adı: Labirent Serisi 1 - Ölümcül Kaçış
Orj. Adı: The Maze Runner
Yazar: James Dashner
Sayfa: 406
Fiyat: 5 kitap 95 tl idi.

Filmini izleyeli yıllar oldu ama hep kitaptaki hikayeyi merak etmiştim. Filmleri genelde 2-3 saate sığdırma telaşıyla konudan saptırıyorlar, bunda da öyle olmuş. Labirent hemen hemen tarif edildiği gibi yapılmış ama olayın akışı falan hep farklı işlenmiş filmde. Kitapta ayrıntı daha çok ve konu daha anlamlı, o yüzden kitabı daha çok sevdim. 3 günde de bitirdim. Çok akıcı bir dille yazılmış, hızlı hızlı okunuyor.

Thomas gözünü asansörde açıyor ve ismi dışında hiçbir şey hatırlamıyor. Kayran'daki çocuklar Thomas'a orayı ve oradaki hayatı, kuralları anlatırken bir süre geçiyor. Thomas ara sıra bir şeyler hatırlasa da tam oturtamıyor olayları. Bu arada labirentin 4 kapısı da açık oluyor gündüzleri. Gece hepsi kapanıyor. Izdırap verenler yine var ve her gece hepsi çıkıp dolaşıyorlar. Sırayla değil. Bir gün bir ızdırap veren ölü taklidi yapıyor Minho'ya. Ona bakmaya Alby ile gidiyorlar ve yaratık canlanıp Alby'yi sokuyor. Minho onu taşırken kapıların kapanmasına yetişemiyor ve labirentte kalıyorlar. Thomas da son anda dalıveriyor labirente. Alby'yi sarmaşıklara dolayıp labirentte kaçmaya başlıyor ve Minho ile birkaç ızdırap vereni uçuruma düşürüyorlar. O sırada da uçurumun kıyısında bir göz yanılsaması keşfediyorlar. Bir giriş, ama onun bir giriş olduğunu henüz bilmiyorlar.

Thomas'ın labirente gelişinin hemen ardından kızı yolluyorlar: Teresa'yı. Teresa'nın telepati yeteneği var, komadayken bile Thomas ile konuşabiliyor. Zamanla Thomas da öğreniyor böyle konuşmayı. Meğer ikisine ait özel bir yetenekmiş. Sonra labirentin güneşi kayboluyor ve kapılar hep açık kalıyor. Gally çıldırıp her gün bir kişinin öleceğini söyleyip kaçıyor ve Kayran halkı da çaresizliğe düşüyor. O sıralarda Thomas ızdırap verenlere kendini sokturtuyor ve hafızasının bir kısmını geri alıyor. Bu arada ızdırap verenler sık sık çocukları sokuyormuş ve onların bir panzehir iğnesi varmış. Kutudan sık sık gönderiliyormuş bu iğneler. Ama çok acı veriyormuş. Yani daha önce sokulanlar Thomas'ı hep kötü bir olarak hatırlıyorlar. Ama ne kadar hatırlasalar da hafızaları hep eskileri unutuyor.

Thomas geçmişin bir kısmını öğrenince Kayran halkını toplayıp o gizli geçide götürüyor. Bu arada oraya girilecek kod sayılardan değil kelimelerden oluşuyor. Kelimeleri bulmaları baya sancılı, ama buluyorlar. Tabi geçide gelene kadar çocukların yarısı ölüyor ve onları kurtaranlar çok uzun bir yoldan geçirip bir merkeze ulaştırıyorlar. Bu yolculuk sırasında bir kadın geçmişi anlatıyor. Güneş patlamasını, ışıl virüsünü.. Her şeyin bir deney olduğunu anlıyorlar.

Kitabın sonunda da Ava Paige denen kadının notu var. Gıcık.

*Çocukların isimlerini bilim adamlarından almaları çok hoş bir ayrıntı olmuş.
**Okuyunca filmdeki hikayenin çok daha farklı örüldüğünü gördüm. Aslında o da kendi içinde güzel diyebilirim. Yine de kitap, candır :)




Adı: Labirent Serisi 2 - Alev Deneyleri
Orj. Adı: The Scorch Trials
Yazar: James Dashner
Sayfa: 397

Serinin 2. kitabı da sürükleyici ama ilki kadar değil. Bu kitapta çekilen sıkıntı ve belirsizlik çok fazla. O yüzden okurken biraz acele ettim. Bitsin diye. Bu arada filmle konu olarak pek bir benzerlik yok. İzlensin diye çok çok başka bir senaryo yazmışlar, ama kitap çok daha farklı..

Kayran halkı labirentten kaçınca bir yere yerleştiriliyor. Duş, yemek, rahat bir uyku. Ama Teresa'yı ayırıyorlar farklı bir odaya. Bir süre sonra Thomas'la olan telepati bağı da kopuyor. Camdan meşhur Deliler'i görüyorlar, ışıl hastalığına yakalanmış insanlar, zombiler. O andan sonra işler ters gitmeye başlıyor. Bir süre binadan çıkamıyorlar. Günlerce aç bırakılıyorlar ve bir gün görünmez bir duvarın ardında beyaz kıyafetli fare suratlı bir adam onlara yapmaları gerekenleri anlatıyor. Yaklaşık 150 km ileride güvenli bölge  varmış ve oraya ulaştıklarında hepsi tedavi olacaklarmış. Aslında tüm Kayran halkı ışıl virüsünü kapmış ama hastalık ilerlemeden yola çıkmaları gerekiyormuş. Onlara biraz yiyecek verip yola çıkarıyorlar.
Çıkmadan önce de karşıdaki odada Aris ile tanışıyorlar, kendisi B grubundan. Yani öbür labirent grubundan. O grupta sadece kızlar varmış ve Aris sonuncu olarak gelmiş, tetikleyici. Yani Teresa gibi. Teresa'nın odasının kapısında da hain olduğu yazıyordu ve kız çok yaramazlıklar yapacak..

Grup, Aris'i de alıp açılan kapıdan geçiyor ve çok karanlık bir tünelde ilerliyor. O karanlıkta arada birileri ölüyor, çok korkunç bir şekilde. Çıkışı buldukların güneşin en yakıcı anını yakalıyorlar. Her yer çöl, yanıyor. Çarşaflara sarınıp ileriliyorlar. Yolda bir kulübede karşılarına Teresa çıkıyor. Çok temiz ve sağlam olarak. Ama kızın kafası karışık, İsyan'ın onu kontrol ettiğini belirtiyor ve kaçmalarını söylüyor. Teresa kitap sonuna kadar güvenilir olmayacak zaten.
En yakındaki kasabada Jorge ve Brenda'nın grubuyla karşılaşıyorlar. (Bu kişiler filmde de var) Bir patlama sonrasında Brenda ve Thomas gruptan ayrı düşüyor ve yola ter altından ilerleyerek devam etmek zorunda kalıyorlar. Tünellerde hastalığın çok çok ilerisinde olan zombilerle karşılaşıyorlar. O anlarda gerçekten ürktüm. Sevimsizler.
Tünelden çıkınca bir binada düzenlenen absürd bir partiye girmek zorunda kalıyorlar ve zorla içtikleri şey ikiliyi bayıltıyor. Uyandıklarında sorguya çekiliyorlar ve tam vurulacakları anda Kayran halkının geri kalanı bizim ikiliyi kurtarıyor.
Tekrar yola koyulduklarında bu sefer B grubu kızları ve Teresa tarafından saldırıya uğruyorlar. Sadece Thomas'ı kaçırıp uzaklaşıyorlar ve A grubu arkalarından takip ediyor. Teresa, Thomas'a kendine güvenmesi için fısıldasa da çocuğu fena dövüyor ve gazlı bir odaya kapatıyor. Sonra herşeyin bir test/deney olduğunu ve bu tuhaflıkları yapmak zorunda olduğunu söylüyor ama yemezler. Güven sarsıldı bir kere.
Kendilerine vaat edilen güvenli bölgeye vardıklarında ise Labirentteki Izdırap Verenlerin görünümünde değişik canavarların saldırısına uğruyorlar ve onları yenince büyük bir bir hava aracıyla kurtarılıyorlar. Hepsini merkeze götürüp Thomas'ı ayırıyorlar ve uzun bir süre bomboş bir odada yalnız bırakıyorlar. Başlarına gelen her şey bir deneymiş. İsyan denen örgüt, ışıl hastalığına çare bulabilmek için bu çocukları çok zor şartlara sokup beyin tepkilerini ölçüyormuş.

Ben yıldım İsyan'ın deneylerinden.
*Filmi bu akışta çekselerdi eminim pek izleyen olmazdı. Aslında kitapta uzun ve çileli bir yolculuktan başka bir şey yok diyebilirim. Kurgu bile olsa bir insanın bu kadar sıkıntıya ve belirsizliğe dayanması mümkün değil bence..




Adı: Son İsyan
Orj. Adı: The Death Cure
Yazar: James Dashner
Sayfa: 380

Grubumuz bir kez daha İsyan'ın elinde ve yine bir şekilde kaçıyorlar. Bu sefer öğreniyoruz ki Brenda ve Jorge sıradan kişiler değil. Onlar da ışıl virüsüne bağışıklar ve önceden İsyan için çalışmışlar. Jorge pilotmuş, kaçarken o büyük hava aracını sürecek. Brenda da İsyan için çalışan bir çeşit hemşire. Binanın her yerini biliyor. Kayran halkımız kaçarken ikiye bölünüyor. Her iki grup da birbirinden habersiz kaçıyor ve Denver denen nispeten temiz şehre ulaşıyorlar.  Şehir temiz olsa da diken üstünde, her an bir olay çıkabilir virüs yüzünden.
Denver'da öğreneceğimiz iki önemli şey var. Uyuz Gally ölmemiş ve Thomas'ın grubunu bekliyor orada. Diğeri de Newt bağışık değil ve virüs etkisini göstermeye başladı bile. Bu arada 2. filmde pek havalı takılan Sağ Kol denen örgüt bu kitapta karşımıza çıkıyor. İsyan'ın yaptıklarına çok karşı olan bir grup. Gally de bu grubun bağlantısı. Teresa ise şimdilik kayıp. Zaten bu kitapta Teresa'ya pek vurgu yapılmıyor. Kızın gözden çıkarıldığını anlamalıydım.
Sağ Kol'u bulmadan önce Thomas'ın kafasındaki takip cihazından kurtulması gerekecek. İsyan artık onu takip edemeyecek ama aynı zamanda Teresa ve Aris ile de telepati yoluyla görüşemeyecek. Çok da umurunda :)
Takip cihazından kurtulduktan sonra Newt akıllarına geliyor ama çocuk çoktan Deli Sarayına götürülüyor ve hastalığı ilerliyor. Newt çok sempatikti, yazık oldu çocuğa. Thomas'ın kendini vurmasını istiyor ama haliyle Thomas bunu yapamıyor ve onu orada bırakıp kaçıyorlar. Sağ Kol muhteşem bir planla İsyan'ın binasına suikast düzenliyor ama önce birinin içeri girmesi gerekecek. Acaba kim?
Tabii ki Thomas. Kendi ayağıyla gidip teslim oluyor. Janson'ın söylediği şeyse tam bir saçmalık: Beynine ihtiyacımız var Thomas. Çocuğu ameliyat masasından zor kurtarıyorlar. O sırada meşhur Ava Paige, Thomas'a bir özür mektubu bırakıyor ve binadan kaçış yolunu. Ama kaçarken diğer bağışık insanları da kurtarmalarını istiyor ki o insanları Labirent'e saklamışlar. Kayran halkı için güzel bir nostalji yaşıyoruz Labirent'te.
Kaçış sırasında Teresa ölüyor ama çok üzülmüyoruz nedense. Newt için daha çok üzüldük. Yolda Thomas onu vurmak zorunda kalmıştı.
Önemli karakterleri çok çabuk harcadılar. Elimizde Minho ve Brenda kaldı, diğer kitapta da onlar ölürse naparız bilemiyorum.

*Sıkmaya başladığını itiraf edeyim. Daha neler çıkacak bakalım.




Adı: Ölüm Emri
Orj. Adı: The Kill Order
Yazar: James Dashner
Sayfa: 397

Serinin 4. kitabı ama hikaye kaldığı yerden devam etmiyor. Aslında Labirent Serisi 3. kitapta bitmiş. Çocukları güvenli bölgeye ulaştırdıktan sonra hikaye sonlanıyor. Bu kitapta ise Labirent Deneyleri başlamadan öncesi anlatılıyor. Tam olarak Güneş Patlamasından sonra gelişen olaylar anlatılıyor.

Haliyle karakterlerimiz farklı. Mark ve Trina adında iki kişi başrolde. Bunlar henüz hastalıktan habersiz dağda ormanda yaşıyorlar. Güneş patlamasının yakıcı etkisinden yeni yeni çıkmışlar ve sadece hayatta kalıyorlar. Bir gün dev hava araçları bu insanların üzerinden geçiyor ve geçerken de bunlara ok atıyorlar. Vurulanlar hemen ölüyor. Hemen ölmeyenlere de hastalık bulaşıyor. Meşhur Işıl virüsü bu şekilde yayılıyor işte.

Virüsü bir grup bilim insanı oluşturmuş ve insanları öldürüp nüfus kontrolü sağlamak için bulaştırıyorlar. Amaç bu. Dünyanın kaynakları herkese yetmeyecek, az ve dirençli insanlar kalsın diye virüsü böyle yayıyorlar ama radyasyonun etkisiyle mi nedir, virüs evrim geçiriyor ve insanların beyin işlevlerini değiştiriyor. Hemen öldürmüyor ama zombiye dönüştürüyor. Olaylar böyle başlamış, bunu anlıyoruz. Mark, Trina ve sağ kalan birkaç insan, asıl merkeze ulaşmak için bir köyden geçerken küçük bir kız çocuğuna rastlıyorlar. Kız da okla vurulmuş ama ölmemiş. Virüse bağışıkmış. Köy halkı bu kızı dışlamış. Kızın adı Deedee. Onu da kurtarıp yanlarına alıyorlar.

Düz Geçiş sisteminin de çalışma mantığı anlatılıyor. Meğerse basit bir ışınlanma düzeneğiymiş. Ben önceki kitaplarda sadece duvarı buharlaştıran ve arka tarafa geçiren bir sistem sanmıştım ama öyle değilmiş. Deedee'yi kurtarıp bu Düz Geçişten geçiriyorlar ve sanırım diğerleri ölüyor.

Küçük Deedee, merkeze varınca adı değiştiriliyor. Teresa oluyor.

*Bu kitabı pek sevemedim. Çok fazla ayrıntılı dövüşme sahnesi anlatılıyor. Zoraki olmuş biraz..




Adı: Virüs Kodu
Orj. Adı: The Fever Code
Yazar: James Dashner
Sayfa: 378

Bu kitap da meşhur Labirentin nasıl ortaya çıktığını ve Thomas ile Teresa'nın İsyan için nasıl çalıştığını anlatıyor. Bir önceki zorlama kitapta adı geçen Deedee isimli kızın Teresa olduğunu öğrenmiştik. Kitap buradan devam ediyor. Biraz da Thomas'ın nasıl keşfedildiğini anlatıp İsyan'ın binasına giriyoruz ve bir daha çıkmıyoruz.
Thomas 2 yıl yalnız bir eğitim görüyor. Teresa ile tanıştırılsa da pek konuşmasına izin vermiyorlar. Sonra diğer çocuklarla karşılaşıyor. Minho, Alby ve Newt. Hepsiyle iyi anlaşıyor ve Newt'un bağışık olmadığını daha o zamandan biliyorlar. Hatta bir ara aralarına Chuck bile katılıyor.
Tedavi bulmak için bir çeşit deney yapacağız diye Labirent'i inşa ediyorlar. İki büyük mağaraya. Aslında herkesin kızlardan oluşan B grubundan haberi var. Ama onlardan ayrı tutuluyorlar. Aris ve Rachel bile var, ara sıra bizimkilerle görüşüyorlar.
Çocuklar hem büyüyüp hem de eğitim görürlerken İsyan'ın yöneticileri arasında bir olay çıkıyor. Meğer Ava Paige sevmediği yöneticilere virüs bulaştırmış ve onların ölmesine sebep olmuş. Bunu çok sonraları açıklayacak. Öylelikle başa geçmiş hanfendi.
Thomas, Labirente gönderilen arkadaşları için çok üzülür ama onları kameradan izlemekten başka çaresi kalmaz ve İsyan'dan iyice nefret ettiğinde Teresa ile bir anlaşma yapar. Kendilerinin de labirente sokulmasını ama hafızalarının silinmemesini ister. Ayarlamaları Teresa yapar ve Thomas gönderilir. Ama hafızası silinerek. O gönderilince Teresa diğer yöneticilere bir mesaj iletir. Labirentte herkese hafızası kaybolmuş gibi davranacağını söyler. Kızın hain olduğu o zamandan belliymiş ve 3. kitapta ansızın ölmesine artık üzülmüyorum.

Labirentin öncesini öğrenince mutlu oldum mu? Hayır. Açıkçası okudukça dibe gidiyor seri. Kurgu güzel başlıyor da sonraları içime bir sıkıntı verdi. Hele uzatmaları, zorla okudum..


6 Nisan 2018 Cuma

Okudum: Kül Gibi Kar, Ateş Gibi Buz, Gece Gibi Ayaz (Sara Raasch)



Adı: Kül Gibi Kar
Orj. Adı: Snow Like Ashes
Yazar: Sara Raasch
Sayfa: 390
Fiyat: 12,5 tl

Hiç bilinmeyen bir kitabı alıp okumak, hayata karşı alınabilecek belki de en tatlı risklerden biri. Ben de öyle aldım ve çok beğendim. Aslında arkasından çok önü hoşuma gitti :) Kapak tasarımı çok güzel yapılmış. Kurgusu da aslında oldukça iyi. Çok özgün olduğunu söyleyemem zira okurken aklım biraz 'Grisha Serisine' gitti, belki de baştaki harita yüzündendir, bilemiyorum. Yine de hiç sıkıcı değil ve kendi içinde ayrı bir güzelliği ve sürükleyiciliği var.

Hikayeyi ve anlatılan o mistik dünyayı tanımak biraz sabır istiyor. Baştan her şey biraz karışık başlıyor ama okudukça taşlar yerine oturuyor. Bu sayede güzel bir sürükleyicilik yakalanmış.

Başrolde Meira adında bir kız var. Ama önce Primoria adlı dünyadan söz etmek gerek. Primoria'da 4 tane mevsim krallığı var. İsimlerini mevsimlerden alıyorlar. Her krallık adını aldığı mevsimi yaşıyor sürekli. Her mevsimin insanının tipi,yapısı da oraya uygun olacak genlerden oluşuyor. Mesela Kış halkı beyaz saçlı, mavi gözlü, soluk tenli ve soğuğa dayanıklı. Aynı şekilde diğer mevsimlerde de tip olarak değişiklikler yaşanıyor. Bu 4 mevsim krallığı sihirle yönetiliyor. Hepsinin sihrinin saklı durduğu bir objesi var. Madalyon, taç, asa gibi şeyler ve bu krallıklardan en zalimi İlkbahar. Kralı resmen kara büyüye kapılmış ve baştan beri hiç ölmemiş bir zalim. Kış krallığının altında bu sihrin kaynağı olan mağara var diye orada savaş çıkarıp Kış halkını esir etmiş ve Kış halkı 16 yıldır İlkbaharın kölesi. Ama bu kıyımdan bir grup Kışlı kaçmayı başarmış ve umut onlarda.
Kitabımız tam da burada başlıyor işte :)

Mevsim krallıklarının dışında 4 tane de ritim krallığı var Primoria'da. Bunlar da sihirli objelerle yönetiliyorlar ama belirli bir mevsimleri yok. Çoğu krallık da birbiriyle pek iyi geçinemiyor. Ama  kaçak Kışlılar mecbur kalınca Cordell krallına sığınıyorlar ve başlarına gelmeyen kalmıyor.

Meira'dan bahsetmek gerekirse kendisi savaştan kurtarılmış basit bir Kışlı. Askeri eğitim verilse de ona pek önem vermiyorlar. Asıl önem verdikleri ölen Kraliçe'nin oğlu Mather. Yani geleceğin kralı. Onu korumaya çalışıyorlar ama ihanete de uğruyorlar. Tüm hikaye aslında Meira etrafında örülüyor, onun bilmediği o kadar çok şey var ki. Ölen kraliçe Hannah, Meira'nın rüyalarına girip onunla konuşuyor ve kız pek çok gerçeğin farkına o şekilde varıyor.

*Devam kitabı da var. Adı, Ateş Gibi Buz. Keşke üzerinde 1-2 gibi ifadeler yazsalarmış, az daha 2. kitaptan başlayıp hiçbir şey anlayamayacakmışım :)





Adı: Ateş Gibi Buz
Orj. Adı: Ice Like Fire
Yazar: Sara Raasch
Sayfa: 463
Fiyat: 17,5 tl

İlk kitabın fiyatı çok uygundu, ama bu 22 tl idi. İndirimler sayesinde daha uyguna alabildim, Gittigidiyor sağolsun :)

Serinin bu 2. kitabında yazar teşekkür bölümüne güzel bir not düşmüş: "Ortanca kitaplar sancılıdır" Çok haklı, zira bu kitap sancının ta kendisi. Okurken resmen içim sıkıştı ama kitabın sıkıcı olmasından veya kötü olmasından değil. Aksine kitap ilki kadar harika ama içinde akan olayların yansıttığı ruh hali sıkıntılı. Darlandım, bunaldım, dedim ki bir akıllı da çıkıp dur demiyor şu kötülere. Hadi Meira ergen, aklı bir karış havada, ya erişkinlere ne demeli.. Neyse :)

Kış Krallığı tekrar kuruluyor ve sürgündekiler evlerini onarmaya başlıyorlar. Fakat yıkılan krallığı tekrar onarmak kolay değil, hele ki Kış'ın sert koşullarında yiyecek namına bir gram nimet bulamazken. Haliyle Kış halkı Cordell'e muhtaç oluyor. Cordell yardım eli uzatıyor ama Kış'ın madenlerinden payını almak istiyor. Meira kraliçe olsa da, ülkesine kar yağdırsa da bu muhtaçlıktan kurtulamıyor. Bir de Theron var. Kitap boyunca bu Cordell prensine gıcık oldum. Meira ergen olmasaydı çoktan başından atardı böyle bir uyuzu. Ama haliyle çocuğa acıyıp kıramıyor.  Prensin yapmadığı üçkağıt kalmıyor ama Meira hiç gık demiyor. Hep içine atıyor. Zaten kitabın başında Meira kendi sihrinin gazabına uğradı, bir daha ne dokundu o sihre ne andı. Hannah da bir daha ne rüyaya geldi ne de ses verdi. Meira nefret etti sihirden de annesinden de.

Kış krallığının dağlarında bir mağara var demiştim, saf sihri barındıran. İlk sihir. Bu mağarayı buluyorlar ama açamıyorlar. 3 anahtar lazım. Kapıya yaklaşanı fırlatıp atan bir bariyer var. Meira burada çarpılıyor işte. Sonra oradaki çizimlere bakarak anahtarların hangi ülkelerde olduğunu anlıyorlar ve onları aramak için yola düşüyorlar. Ben olsam Mather'i öyle kolay harcamazdım. Theron'daki dengesizliğe rağmen Meira bırakıyor Mather'i. (Yazar öyle istemiş ama hoşuma gitmedi)

Öne Yaz'a gidiyorlar. Çöl sıcağı, pek beter. Yaz kralı Simon, kafayı zevk sefayla bozmuş bir ayyaş. Şarap mahzeninde anahtarı buluyorlar. Yaz krallığındaki tek akıllı insan da Simon'un kız kardeşi Ceridwen. Bu kızın içindeki cevher son kitapta çıkacak galiba, burada pek parlayamadı. Sonra herkesi peşlerine takıp Yakim'e gidiyorlar. İcatlara boğulmuş bir ülke burası da. Ayrıca kibirliler de. Yakim kraliçesi bizim gezginlere pek yüz vermeyince anahtarın peşine düşüyorlar. Bir kütüphanede tuhaf bir adam sayesinde buluyorlar. Meira ilk anahtarı Theron'a kaptırmıştı. Bunu da az daha kaptıracaktı. (Buralarda hep sinir oldum işte.) Çok oyalanmayıp Ventralli'ye gidiyorlar. Ceridwen önceden oranın kralıyla kırıştırıp biraz kalbi kırıldığı için iyice çileden çıkıyor. Ama kralında iradesi yok, sihri olsa da karısına ses çıkaramıyor. Ventralli kraliçesi, ilk kitapta öldürülen Angra gibi kara büyüye tapan biri ve ilk fırsatta Yaz kralı öldürülüyor. Meira'yı da yakalayacakken Mather ortaya çıkıyor. Mather'in oraya nasıl geldiğini anlatmayacağım. Ama Angra da ölmemiş. Şaşırdık mı, hayır.

Oradaki Kışlıları hapse tıkarlarken, kütüphanedeki tuhaf adam bunların kaçmasına yardım ediyor ve sonraki durağın Paisly ülkesi olduğunu anlıyoruz. Hep oraya gitmelerini istemiştim, kitap boyunca oraya gitmeyelim dediler ama ben gidin dedim. 3. kitapta gidecekler sanırım :)

 Ne kadar sinir olsam da çok beğendim ve çok kısa bir sürede  bitirdim. Son kitabı da acele etmeyip yine bir indirime denk getirip almayı düşünüyorum. Hem o zamana kadar sinirim biraz yatışır belki, canımın içi :)



Adı: Gece Gibi Ayaz
Orj. Adı: Frost Like Night
Yazar: Sara Raasch
Sayfa: 446
Fiyat: 18 tl

Meira, Paisly diyarından Rares ile Paisly'e kaçar. Orada kendi sihrini kullanmasını öğrenir. Bir süre sonra Mather de yanına gelir ve sihir çalışmaları bitince oradan ayrılırlar.
Angra tüm kötülüğünü yayarken ve yayılırken Theron'u da esir alır ve ortalık epey karışır. Bu karmaşa içinde iki eski sevgilinin düğünü de yapılır ve savaş tüm acımasızlığıyla başlar.
Sihrin Primoria'da tamamen kalkması için o mağaraya girilmesi ve bağlardan birinin feda edilmesi gerekiyormuş. Ancak o zaman Angra ve kötülüğü yok edilebilirmiş. Meira kendini feda etmeye hazırdır ama Mather'i bırakmak da istemez. Yine de o mağaraya girer..

Kitap güzel bitiyor. Bu seriyi sevdim ben. Ne fazla uzun, ne sıkıcı. Tam tadında.