25 Aralık 2022 Pazar

Okudum: Zero (Marc Elsberg)

 



Adı: Zero
Orj Adı: Zero
Yazar: Marc Elsberg
Sayfa: 430
Fiyat: 34 tl

Hepsiburada'dan almıştım. 2014 te yazmış kitabı. O zamanın teknolojisinin ileri düzey bir kurgusu diyebilirim. Zero adında hackerlardan oluşmuş gizli bir örgüt var. Bunlar zarar vermeden Abd başkanına bir drone gönderiyorlar kameralı. Kimse ölmüyor ama ne kadar ileri gidebildiklerini de kanıtlamış oluyorlar.

Diğer yanda bir gazeteci var, orta yaşlı bir bayan. O da teknolojiye pek uyum sağlayamıyor ama Zero ile ilgili makale yazmasını istiyorlar kadından. Aynı zamanda o gazetede yeni bir icat kullanılmaya başlıyor. Bir gözlük. İnternete bağlanabilen, camından web sitelerine girip yazı okuyabilen, kamerasıyla kayıt yapabilen, sesleri de algılayabilen ileri düzey bir cihaz. Gazeteci kadına da veriyorlar bundan. O da tam kullanamadan ergen kızına kaptırıyor gözlüğü. Kızı bir süre inceleyip geri vericem diyor ama kızın bir arkadaş grubu var. Gözlüğü gören gençler onunla başlarına tuhaf bir olay açıyorlar. Hatta bir çocuk ölüyor.

Bir tarafta da cep telefonlarına uygulama üreten bir şirket var. Çok popüler olmuşlar çünkü ürettiği uygulamalar yaşam koçu gibi, kişilerin hayatlarını düzenliyor. Kimisi zayıflıyor, kimisinin ders başarıları yükseliyor.. Bu gibi olumlu şeyler ışığında uygulama çok tutuluyor. Ama zararlı bir tarafı var, kol saatleriyle kişilerin her türlü verilerini alıyor. Kişilerin attığı her adımı gözlüyor ve kişilere müdahale ediyor. Aynı zamanda kişiler verilerini satıp para da kazanabiliyorlar. Özellikle ergenler arasında çok yaygın ve resmen bağımlı gibiler. Gazeteci kadın bu uygulamaları da keşfedecek.

Olay Zero'yu oluşturan kişileri yakalamak ama  bu koşuşturmaca sırasında çok teknik terim kullanılıyor. Ayrıca bazen olaylar çok hızlı akıyor ve takip etmek güçleşiyor. Tabi kişilerin kimin tarafında yer aldığı da zaman zaman şaşırtabiliyor.

Genel olarak beğensem de bilişim dünyasından pek anlamayan kişilerin sıkılacağı bir kitap olmuş. Bir de olay neredeyse sadece o gözlükler üzerinden yürüyor. Tamam değişik bir teknoloji ama çok bağlı kalınmış. İşin ucu yapay zekaya dayanıyor tabii :)

*Bu kitabı okuduğum sıralarda facebook'un fotoğraf çeken gözlüğü haberini görmem beni biraz şaşırttı. Umarım gelişmeler hayatımızı bozmayacak şekilde devam eder.

https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/facebook-rayban-akilli-gozluk/


** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

24 Kasım 2022 Perşembe

Okudum: Kara Prizma, Körelten Hançer, Sakat Göz (Brent Weeks)

 



Adı: Kara Prizma
Orj. adı: Black Prism
Yazar: Brent Weeks
Sayfa: 726
Fiyat: 12 tl

Kara Prizma'yı yanılmıyorsam çevirmeninin blogunda görmüştüm. Konusu ilgimi çekti ve Hepsiburada'dan aldım. 2-3 sene oldu  ya da daha fazla bilemiyorum. O zamanlar devam kitapları yoktu ortada. Merakım yarım kalmasın diye seriyi tamamlayıp öyle başladım okumaya. 

Sıradışı bir fantastik ortamdayız. Burada büyü, ışıkla yapılıyor. Herkes bu yetenekle doğmuyor. Ama yeteneği olanlar, onlara ışıktar deniyor, 7 renk arasından bazılarını kullanabiliyorlar. Hatta çok yetenekliler birkaç renk kullanabiliyor. Bir prizma ise tüm renkleri..

Işığı emip kendi yeteneğinin rengine göre cisim yaratıyorlar, buna lüksin deniyor. Lüksinin şekli kişinin hayal gücüne kalmış. Savaştaysa lüksini kılıca benzetip insanları doğrayabilir. Denizdeyse lüksinden bir kayık yapabilir. Tabi kitap başlarda böyle tatlı açıklamalarda bulunmuyor. Bizi ortalık yere fırlatıyor, okuya okuya öğreniyoruz.

Kip adında bir ergen var. Henüz yeteneği ortaya çıkmamış. Yaşadığı şehir ele geçirilince o da kendini keşfediyor diyelim. Meğerse babası mühim biriymiş, prizmaymış :) Ona ulaşacak zamanla.

Gavin o dönemin prizması. Adam tanrı gibi, kardeşi de prizmaymış ama zamanında savaşmış onunla, yenmiş onu. Havasından geçilmiyor. Kip'le tanışınca öğreniyoruz geçmişte neler olduğunu. Gavin aslında göründüğü gibi biri değil. Büyük sırları var onun.

Geçmişe dair pek çok yerde açıklamalar yapılıyor. Karakteri ve olayı fazla bir kitap. Fantastik dizi izler gibi okudum, yaklaşık 1 ay sürdü. Sıkıcı değil. Bölümler kısa ve genelde kimin ağzından anlatıldığı çabuk anlaşılıyor. Yer yer gerilimli ve hoş olmayan sahneler olsa da farklı bir kurgu arayanları tatmin edeceğini düşünüyorum.

Çok ayrıntılı ilerlediği için konusu direkt 'şudur' diyemiyorum. Pek çok küçük amaç var ve sırayla ilerliyorlar. Ama genel bir kötü var, Rask Garadul. Bu büyülü dünyanın kötüsü. Prizmayı devirip kendi kurallarıyla yönetmek istiyor bu dünyayı. İlerledikçe öğreniyoruz ki Garadul'dan da kötüler var. Daha neler neler olacak..

*Kitaba adını veren Kara Prizma tam olarak açıklanmadı sanırım. Dikkatli okudum ama bir bağlantı da kuramadım. Benim göremediğim bir anlamı varsa, yazın, öğreneyim.





Adı: Körelten Hançer
Orj. adı: The Blinding Knife
Yazar: Brent Weeks
Sayfa: 804
Fiyat: 50 tl

2. ve 3. kitabı Amazon'dan aldım. Yüksek fiyatlar evet. Körelten Hançer'i 20 günde okumuşum. Yine uzun uzun anlatımlı, uzuuun soluklu, dolu dolu maceralı bir kitap olmuş. Bitmiyor demedim, bitmesin dedim. Ben o dünyada yaşıyorum artık :)

Spoiler istemeyenler bence seri kitap özetlerini okumasınlar ya da kendileri bilir. İlk kitaptaki kötü karakterimiz Rask Garadul, Kip tarafından öldürülür. Ama dünya kurtulmaz çünkü daha kötü biri vardır: Renk Prensi. Zamanında vücudu yanmış adamın, lüksinle organlarını yeniden yapılandırmış. Deli desen değil, garabet hiç değil ama iyi yürekli de değil. Ölmüyor bu kitapta, aksine yükseliyor. Yanına önemli ışıktarları alıyor. Liv Danavis ve Zymun gibi önemlileri. Zymun kitabın sonunda kötü sürpriz gibi bir açıklama yapacak. Şok oldum.

Kip ara sıra Demiryumruk'la, bazen Karris'le bazen de babasıyla pek çok maceraya atılıyor. Her olay ona kendini daha da güzel keşfetmesi için deneyim kazandırıyor. Kara Muhafızlık yolunda pek çok badire atlatıyor ve büyükbabası Andros Guile ile de sayısız defa kapışıyor. Sevmedim o huysuz ihtiyarı. Onun da gerçek yüzü çıkacak ortaya, sonlara doğru. Ölsün bence o.

Kitabın başlarında Kip, Andros Guile ile Dokuz Kral oyunu oynuyor. Oynamak zorunda kalıyor aslında. Kart oyunu ama çok kart var. İskambil ile tarot arası tuhaf bir oyun. Bu oyunu öğrenmek için kütüphanede pek çok kitap okuyan Kip, Dokuz Kral oyun kartları tasarlayan tuhaf bir kadınla tanışıyor. Meğerse kadın baya kahin gibi biriymiş. Son derece enteresan anlatımlar var oralarda. İlgimi çektiği için o kısımları çok sevdim. Gerçek kartların kehanetleri etkileyiciydi. Kadına suikast düzenlenmesi biraz üzücü oldu.

Gelelim Prizmamız Gavin'e. Sakladığı skandal sırrıyla bir gün yüzleşecek Gavin. Ama tabii prizmalık yetenekleri köreliyor. Maviyi kaybetmişti. İlerleyen zamanlarda yeşili de kaybedecek. Deniz yolculuklarında kayıklarını sarıdan yapmaya başlayacak. Neyse ki zekası hala yerinde ve İllet denen belaları savuşturabiliyor bir şekilde. Ama Gavin'in da ölümü yakın.

Gavin, Renk Prensiyle olan savaşında bir şehri kaybediyor ve oranın halkını Müneccim Adası'na taşıyor. Adanın meşhur müneccimi prizmaya geleceği hakkında tuhaf şeyler söylüyor. Şimdi hepsi aklımda kalmadı ama Gavin'in canını sıkmaya yetiyor bunlar. Yeşil illetten mucize eseri kurtulduklarında Gavin'in başına en kötü felaket geliyor. Korsan gemisine düşüyor kürekçi olarak. Acıdım adama. Bir de tüm renklerini kaybetmeseydi :(

Neredeyse hiç bahsetmedim ama kitaba adını veren hançer önemli. Hançer, Kip'e annesinden miras kalmıştı. Annesinin eline nasıl geçtiği bilinmiyor ama Kip bu hançeri zamanında Zymun'a kaptırmıştı. O da Gavin'in ölüdrmek için hançeri kullandı ve şans eseri Gavin ölmedi ama maviden oldu. Hançerin mavi taşı ışıldamaya başladı. Sonra Kip onu kötü bir adam üzerinde kullandı ve o adamın ışığı da hançere geçti. Hançer kime girerse onun ışığını alıyor ve kişi ışıksız kalıyor. Bu yüzden körelten diyoruz, kişi o ışığı göremiyor. Gavin de tüm ışıklarını kaybettiğinde her şeyi gri görür olmuştu. Ama hançerin 7 taşı da ışıldıyordu. Bence bu hançerin daha büyük önemli bir rolü var. Son kitapta çıkar ortaya..



Adı: Sakat Göz
Orj. adı: The Broken Eye
Yazar: Brent Weeks
Sayfa: 848
Fiyat: 65 tl

Allah'ım seri 5 kitapmış, diyorum niye olaylar durulmuyor, bir sonuca bağlanmıyor. 3. den sonrasını çevirmemişler. Önemli bir yerde bitti. Öyle bitti ki, içim buruk. Ölenlere değil de ölemeyenlere acıyorum. Kim bilir kaç sene sonra okurum diğerlerini, tabii çevrilirse.

Seriye adını veren Işıkyaratan'dan bahsedeyim biraz. Şehir efsanesi gibi, eski bir masal gibi. Bir kehanet varmış, Işıkyaratan bir zamanlar yaşamış, ortadan yok olmuş ama geri gelecekmiş. Ailenin yüz karası olacakmış, sıradışı biri olacakmış gibi türlü laflarla anılıyor. Bazıları inanmıyor Işıkyaratan'a. Çünkü onun gücünden korkuyorlar. Ama tüm belirtileri Kip gösteriyor. Kip kendi de inanmıyor Işıkyaratan olabileceğine ama kartları tasarlayan gizemli Janus Borig ölürken büyük bir imada bulundu Kip'in Işıkyaratan olabileceğine dair. Ben inanıyorum. En azından gidişat öyle.

Gavin'in hali çok kötü. Korsan gemisinde tuhaf bir adamla karşılaşacak. Ona değişik kehanetlerde bulunacak ama hiçbiri güzel değil. Bir şekilde kaçıyor korsan gemisinden. Keşke kaçmasaydı. Başka bir zorbanın eline düşüyor. Onlar da Gavin'in gözlerini oyma derdindeler. Bir tane normal insan yok şu dünyada.

Kip, büyükbabasıyla arasını biraz düzeltti gibi ama o ihtiyara güven olmaz. Olmadık yerden vurur insanı. Karris, haleyi kırmanın eşiğine geldi ve lüksin üretmesi yasaklandı. Gavin'in başına tüm bu belalar gelmeden onunla evlenebildi ama hamile kalamadı. Karris için kaderin bambaşka bir planı var. Yükselecek o, çok yükselecek. 

Zymun'u da yeni prizma yapacaklar. Kip kartlarda onu da görmüştü sanırım ya da birisi kehanette bulunmuş da olabilir. Zymun'un prizmalığı uzun sürmeyecekmiş. 3. kitapta bu konu açığa kavuşmuyor.

Ah Dazen, abini hapsettiğin yere düşmeseydin keşke :(

*Sakat Göz için 2 teorim var. İlki, Gavin'in göz akıbeti olabilir. 2.si de gizli örgüt olan Çatlak Göz olabilir. O örgütün başını öğrenince ağzım açık kaldı. Sinsi.

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

10 Eylül 2022 Cumartesi

Okudum: Prensesin Kemikleri (Alessia Gazzola)

 


Adı: Prensesin Kemikleri
Yazar: Alessia Gazzola
Sayfa: 365
Fiyat: 25 tl

Bu kitabı nerede nasıl keşfettim bilmiyorum. Aslında güzel bir cinayet romanı ama anlatımı sıkıntılı. Bölümler pat diye bitiyor. Ana karakter sitkomda oynar gibi. Sakar, biraz şaşkın, saçma adamlara aşık oluyor, işinde iyi ama karakteri zayıf. Bir de yazarın bundan önceki kitabını okumamıştım, karakterler bağlantılıymış. Bazı yerleri tam anlamadım ama olay her iki kitapta da farklı. Olaya odaklandım artık. Sadece cinayet değil ayrıca arkeoloji ve tarihi mekanlardan da bahsediliyor. İçinde seyahatler de var. Yani sevdirecek yanları var kitabın.

Alice adli tıpta çalışıyor. Bir gün bir iş arkadaşı ortadan kayboluyor. Kızın adı Ambra. Ölüp ölmediği bile bilinmiyor. Dolayısıyla kızın tanıdıkları vs. bir soruşturma başlatılıyor. Bu sıralarda bir spor tesisi inşaatı için yapılan kazıda bir kızın kemiklerine ulaşılıyor. Kız öleli çok olmuş ama kemiklerin yanında prenses tacı var (toka gibi) Ona bir süre prenses diyorlar. Bu kızı araştırırken Ambra ile eski arkadaş oldukları ortaya çıkıyor ve soruşturmalar arasında bağlantılar kuruluyor.

Alice, kemikleri bulunan kızın eski soruşturma dosyalarındaki mektupları ve e-postaları okumaya başlıyor. Meğerse kız, arkeoloji okuyormuş. Asistanlığa yükselişi sırasında bir kazı ekibine katılmış ve İsrail'e gitmiş. Orada biriyle tanışmış, sevgili olmuş ve ayrılmış. Soruşturmaya bu kazı ekibi de dahil ediliyor. Başlarda katilin kim olduğu hiç belli olmuyor. Herkes şüpheli ve herkes aslında doğruları olduğu gibi anlatmıyor. Okur olarak benim kafam çok karışmadı. Anlatımdaki sıkıntıları saymazsak olay örgüsü güzeldi aslında. Ama bu yazı bir daha okur muyum? Çok ucuza bulursam belki :)

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

27 Ağustos 2022 Cumartesi

Okudum: Kara Güneş (Cenk Kayakuş)

 


Adı: Kara Güneş
Yazar: Cenk Kayakuş
Sayfa: 431

Yazarın birkaç kitabını daha okumuştum önceden. Dilini ve anlatım tarzını beğendiğim için diğer kitaplarına da şans veriyorum denk geldikçe. Kara Güneş'i de yine bir arkadaşın kitap alışverişinde kargoyu tamamlamak için eklemiştim. Neredeyse 2 yıl olacak alalı. O zamanlar 15-20 tl civarıydı diye hatırlıyorum.

Hakan Geda yine baş karakterimiz. Bu sefer olaya kendisi bile isteye, zorla dahil oluyor. Aslında olayla bir alakası yok. Hakan bir fotoğrafçı. İstanbul'da fotoğraf sergisi düzenlediği sırada, arka balkona çıkıyor ve arkadaki binalardan birinde el feneri ışığı görüyor. Olay ilgisini çekiyor. Bir tür hırsızlık olduğunu düşünerek orada gezinenlerin fotoğrafını çekiyor. Yanlışlıkla flaş patlayınca adamlar bunu fark ediyorlar ve peşine düşüyorlar. Aslında Hakan bu kısımdan sonra hiç sesini çıkarmasa başına da bi iş gelmeyecekti ama canı macera istiyor :)

Kitabın Nazilerle ilgili kısmına da değineyim. Nazilerin Alman ırkını yüceltme konusunda bazı çalışmaları olmuş. 2. dünya savaşı sırasında. O çalışmalara ait belgeler gizliymiş, bir örgüt tarafından günümüze kadar saklanmış. Belgelerin bir kısmı İstanbul'daki -Hakan'ın gördüğü- binada gizliymiş. Olay aslında bir hırsızlık değil, eski belgelerin yeni sahiplerince bulunmasıymış. Tabi Hakan bu işi araştırdıkça, altında hiç de masum olmayan şeyler çıkacak ve Hakan dünyayı kurtarmak isteyecek :)

Bir de işin Tibet kısmı var. Çok çok eski zamanlardan kalma bir yeraltı şehri keşfediliyor orada. 2. dünya savaşından hemen önce. Bir grup Alman tarafından yapılıyor bu keşif. Orada Alman ırkının Orta Asya'dan neden göçtüğü sorusunun cevapları aranıyor. Aslında Avrupa'daki sarışın ırkın desek daha doğru olur. Cevaplar bulunsa da gizli kalıyor ve savaş sırasında yok olmasın diye her şey gizleniyor. Nazilerden kalma bir dernek tüm sırları saklıyor ve günümüze zengin bir Alman artık bunları açığa çıkarmak istiyor.

Konu karmaşık gelmesin. Yazarımız güzel bir akışta anlatıyor bunları. Araya tempolu koşuşturmacalar da giriyor. Hakan karakterinin kafası gözü yarılacak pek çok kez ama o hayatından memnun :) Sadece kitaptaki küfürlü kısımlardan biraz rahatsız oldum. Yani hafif bir sansürle daha ılımlı hale getirilebilirmiş. Günlük hayatın baya baya içinden, böyle derinden sövmeselermiş, iyiymiş..

* Kara Güneş de, Nazi felsefesi güden örgütlerden biri. Aynı zamanda uzaydaki kara deliklere de ufak bir gönderme. Kitaptaki bilimsel kısımlara değinmedim. O da okuyacaklara kalsın.


** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

14 Ağustos 2022 Pazar

Okudum: Son İyi Adam (A. J. Kazinski)

 



Adı: Son İyi Adam
Orj. Adı: The Last Good Man
Yazar: A. J. Kazinski
Sayfa: 576
Fiyat: 20 tl

Uzun zaman önce hepsiburada.com dan almışım. Arka yazısı aslında epey ilginç. Ama kafamda nasıl hayal ettiysem, olayları sanki böyle geçmiş yüzyıllarda geçecekmiş gibi düşünmüştüm, daha mistik ortamlarda filan. Değilmiş, günümüzde geçiyor, tam olarak 2009'da. Çok da günümüz sayılmasa da akıllı telefonlar yok ve o yıllarda biz ne kullanıyorduk teknoloji olarak diye sık sık düşündüm. Dünya hızlı değişiyor.

Dünya üzerinde 36 iyi adam varmış, bir inanışa göre. Sanırım Yahudi inanışındaydı. Bu kişiler, seçilmiş kişi olduklarını bilmezlermiş. Ama bulundukları bölgeyi korurlarmış, insanlığa iyilik yaparlarmış. Her nesilde 36 kişi bulunurmuş böyle. İnanışa göre bu iyi adamların - kadın da olabiliyor tabii - hepsi birden ölürse dünya lanetlenirmiş, kıyamet gibi bir şey.

Dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleşen cinayetlerin bazı ortak özellikleri uyuşmaya başlar. Daha doğrusu bu benzerlikleri bir İtalyan polisi fark eder. Üstüne vazife değildir ama o boş zamanlarında bu tuhaf ölümlerin belgelerini toplamaya başlar. Hepsi 1 hafta arayla ölmüştür, hepsinin sırtında o garip yanık izi vardır, hiçbirinin çocuğu yoktur, yaşları 45-50 arasındadır ve hepsi iyilik yapan insanlardır. İtalyan polis bir şekilde görevden uzaklaştırılınca bu ölümleri birilerine bildirir. Sonuçta dosya Daniamarkalı bir polisin önüne düşer. Niels Bentzon. O da kendince sıkıntılar yaşıyordur ama olay ilgisini çeker bir yerinden başlar araştırmaya.

Kitap çok akıcı, çok sürükleyici. Macera filmi izler gibi oldum. Niels bir koşuşturmacanın içinde ölmemiş son 2 kişiyi bulmaya çalışır. O sırada ona engel olanlar ve ona yardım edenler olacak. Hannah adlı astrofizikçi aslında işin matematiğini çözecek ve onun çözme aşamaları çok ilgi çekici. Aslında bütünüyle güzel bir kitaptı ama aklımda bir soru işareti kaldı. Niels'ın karısı Güney Afrika'daydı. Onunla bir daha konuşamadı. Yani o kısım yarım kaldı bence.


* Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He


10 Ağustos 2022 Çarşamba

Amazon Efsanesi Serisi (Büşra Toraman)

 




Adı: Amazon Efsanesi 1 - Zincirlenmiş Kalpler
Yazar: Büşra Toraman
Sayfa: 484
Fiyat: 38 tl

Bu seriyi sanırım bir tanıtım yazısında görüp beğenmiştim. Amazonlara da ilgim vardı ama alıp bir kenara koyunca konusunu falan tümden unuttum. Geçenlerde gözüme takıldı hadi başlayayım dedim. İyi ki başlamışım. Çok beğendim. Dili çok akıcı, konusu farklı, merak ettirerek ilerliyor. Arada bazı tutarsızlıklara rastladım ama olur öyle hatalar. Akışı bozmuyor pek. Yazarı çok genç olsa da kurgu gayet başarılı. Devamı da güzeldir umarım.

Gregg bir ajan. Bir gün onu bir üniversitedeki öğrenci cinayetlerini çözmek üzere doğduğu kente gönderirler. Gregg'in memleketinde trajik anıları vardır ama olayı da çözmeye çalışır. Gizemli katil, ardında iz bırakmadan bir çok öğrenciyi öldürmeye devam eder. Gregg bir ipucu peşinden koşarken bir gün aniden bir kadın çıkar karşısında. Ona bu olayda yardım teklif eder. Ama kadın Amazondur ve Gregg bunlara inanmasa da kendini Amazonların tuhaf dünyasında buluverir.

Tabi hemen Amazon diyarına gitmiyor. Önce olayı çözmesi, kafasının epey karışması ve tüm gemileri yakması gerekiyor. Gregg'in hayatını da değiştirecek gelişmeleri merakla okurken, ona söylenen yalanları biz de öğreniyoruz. Aleka ismindeki Amazonu hem seviyoruz hem de ona çok kızıyoruz. Ama Gregg'in tepkileri çok hoş, çok samimi, çok da zeki. Yer yer güldüğüm oldu. Sevdim ben bu kitabı.



Adı: Amazon Efsanesi 2 - İhanet Çarkları
Yazar: Büşra Toraman
Sayfa: 480
Fiyat: 38 tl

2. kitap ilki gibi yine çok heyecanlı ve maceralı. Gregg kendi geçmişi hakkında çarpıcı gerçekler öğrenip annesini bulmak için Amazon diyarına gelmişti. Burada Amazonların casusu olarak görevlendiriliyor ve Aleka ile Koper diyarına gidiyorlar. Uzak değil, hepsi aynı ormanı paylaşıyor aslında. Koperler kim? Amazonların erkek çocukları. Aslında erkek doğarsa direkt öldürüyorlarmış ama geçmişte bir Amazon kraliçesi bu çocuklara kıyamamış ve onları ormanın uzak ucundaki yerli kabilelere göndermeye başlamış. Zamanla Koper halkı oluşmuş. Amazonların istenmeyen erkek evlatları, zamanla onlara düşman olmuşlar. Çünkü onlar da Amazonlar kadar doğaüstüler.

Gregg Koper olduğuna inanmasa da zamanla güçleri gelişecek ve buna inanacak. Amazonlar ve kendi geçmişi hakkında çok daha beter şeyler öğrenecek. Casusluğu çok da sürdüremeyip iki grup arasında çatışma çıkmasına sebep olacak ve ortalık çok karışacak.

Bu ormanda bilinmeyen bir tür daha var, Doryalar. Onları kimse göremese de yaşadıkları biliniyor ve ileri teknoloji kullanarak çok ölümcül bir topluluk olduklarına inanılıyor. Kitabın sonlarına doğru onlar da çıkacak ortaya. Ama öncesinde Gregg ve Aleka binlerce kez kavga edecekler ve yine de bir arada olmaktan kaçamayacaklar. İkisi bu ormanda pek çok kuralı değiştirecek şeyler yapacaklar. Merakla devamını okuyacağım.



Adı: Amazon Efsanesi 3 - Uyanış
Yazar: Büşra Toraman
Sayfa: 555
Fiyat: 38 tl

2. kitapta az bahsedilen Doryaları tam anlamıyla tanıyacağız. Onlar farklı bir doğaüstü tür değilmiş aslında. Bilimsel deneyler yapan ve teknoloji kullanan insanlarmış ama masum değiller. Gregg, Aleka ve birkaç arkadaşını da kaçıracaklar ve onların üstünde deney yapmaya başlayacaklar. Bu kaçırma sırasında olaya Gregg'in kız kardeşi Tess ve Gregg'in ortağı Kyle da dahil olacak. İkisi de eğlenceli tipler ve uzun süre onları da okuyacağız.

Doryaların elinden kurtulurken acıklı olaylar yaşanacak ve Gregg çok üzülecek. Sonrasında saldırılar, kurtarmalar, birleşmeler, daha fazla saldırılar, arada kavuşmalar ve bir çok olay yaşanacak. Hiçbirini anlatmayıp içerisindeki macerayı sadece okuyacaklara saklamak istiyorum. Çook beğendiğim bir seri oldu. Her sayfasını merakla ve sıkılmadan okudum. Yazarımıza çok teşekkür ediyorum. 

*Kitaplarımı ve fazla eşyalarımı satıyorum: https://dolap.com/profil/zzynpny

28 Temmuz 2022 Perşembe

Okudum: Kraken Bir Canavarın Anatomisi (China Mieville)

 



Adı: Kraken Bir Canavarın Anatomisi 
Orj. Adı: Kraken An Anatomy
Yazar: China Mieville
Sayfa: 511
Fiyat: 23,8 tl

Alalı epey oldu. Kraken'e meraklıyım, değişik bir kurgu olduğunu arka kapaktan da gördüm aslında ama hiç bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim. Bu yazarı da ilk defa okuyorum, bir daha okuyacağımı da sanmıyorum. Sevmedim.

Londra'da bir müzede sergilenen dev mürekkepbalığı, bir gün ortadan kaybolur. Ölü bir balığı kim ne yapsın, niye çalsın? Yere bir damla su damlamadan hem de. Kimin çalmış olabileceğine dair yapılan araştırmada o balıktan sorumlu Billy'i sorgulamaya başlarlar. Billy normal bir insandır ama bu olaydan sonra kendini Londra'nın tuhaf canlıları arasında buluverir. Büyücüler, kahinler, tuhaf dinler, inananlar.. Kafam bi milyon oldu okurken. 

Kitapta sürekli lafı edilen bir şey var ki çok sinir bozucu. Herkes şöyle diyor: 'Kötü bir şey olacak' 'Bir şey yaklaşıyor' 'Dünya'nın sonu'. Bilen, bilmeyen herkes böyle diyor. Herkes hissediyor da olan bir şey yok. Billy ve tuhaf arkadaşı Dane, ondan bundan saklanırken bazı tuhaf kimselerle konuşup birilerini bulmaya çalışıyorlar. Sürekli bir hareket, bir gizem, bir tehlike. Arada birileri ölüyor. 

Arada Kraken'den yani şu çalınan dev mürekkepbalığından bahsediyorlar. Meğer buna tapanlar varmış. Ama hayvandan ziyade buna tapanları okuyoruz. Her neyse sevmedim. Pek çok tuhaf fantastik kurgu okudum ama bu baya kötüydü. Yazar kendi kafasındaki kurguyu paramparça aktarmış. Olmamış.

**Kitaplarımı ve fazla eşyalarımı satıyorum: https://dolap.com/profil/zzynpny

2 Temmuz 2022 Cumartesi

Okudum: Paramparça (Brian Freeman)

 



Adı: Paramparça
Orj. Adı: Spilled Blood
Yazar: Brian Freeman
Sayfa: 512

Kitabı alalı rahat 5 yıl olmuştur. Nereden ve kaça aldığımı hatırlamıyorum. Sıradan polisiye kitabı aslında. Kötü değil de benim elimde 2 ay süründü. Okurken akıcı, bırakınca bir daha okuyasım gelmedi. Katil kim diye merak ettikçe birkaç bölüm okuyup attım bir köşeye. Öyle böyle bitti.

Kan davalı 2 kasaba var. Barron ve St. Croix. Birisinde bir fabrika gibi tesis var. Bu tesis araştırmaları sırasında doğaya zarar vermiş, öbür kasabanın gençlerinde kanser vakaları artmaya başlamış. Dava sürecinde uzmanlardan yardım alınmış ama kansere sebep bulunamamış. Tesis çalışmaya devam ediyor ve 2 kasabanın gençleri birbirine düşman olmuş bu yüzden.

Tesisin sahibinin kızı bir gün ıssız bir bölgede ölü bulunur. Tanıklara göre yanında 2 kız daha varmış ve birinin de silahı varmış. Olay aslında meçhul ama tanıklar olduğu için Olivia adındaki kızı yakalıyorlar. Oliva'nın babası avukatmış, Chris. Bu kitabın ana karakteri o. Her şeyi Chris'in ağzından öğreneceğiz. Adam kızını temize çıkarmak için ipuçlarını kovalıyor. Olayın arka yüzünü araştırmaya başlıyor. Aslında bir nevi dedektiflik yapıyor. Bir yandan karısıyla arasını düzeltmeye çalışıyor. Birkaç yıl önce boşanmışlar ama Chris onları hala seviyor.

Chris bu 2 küçük kasabada sürekli hareket halinde ve birileriyle görüşmeler içerisinde. Diğer yanda kasabada Aquarius adında gizemli biri ortaya çıkıyor. Ölen kız vakasının üstüne sağ sola tehdit mektupları bırakıyor. Onun gizemi epey çözülemiyor. Sonra hiç tahmin etmediğimiz bir adam çıkıyor Aquarius. 

Diğer yanda Kirk ve Lenny kardeşler var. Kirk pisliğin teki. Her türlü kötülük var, kardeşini de kullanıyor, o da biraz ezik bir tip. Bir ara Kirk'ten şüpheleniyorlar kızı öldürdü mü diye. Onların sonu fena olacak.

Kitapta 15 yaş civarı gençler olduğu için onların yaşantısını da görüyoruz. Gençlerde büyük yozlaşma var. Aslında her yerde bu böyle de, insan garipsiyor. Neyse katili Chris keşfediyor. Yine hiç aklımıza gelmeyecek bir kişi..

*Orijinal adı 'dökülen kan' diye geçse de ben olsam dilimize 'kan davası' diye çevirirdim ya da 'kasabaların savaşı' falan :)

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

28 Nisan 2022 Perşembe

Okudum: Yolcu, Gezgin (Alexandra Bracken)




Adı: Yolcu
Orj. Adı: Passenger
Yazar: Alexandra Bracken
Sayfa: 548
Fiyat: 19 tl

Yazarın Karanlık Zihinler serisini okuyup çok beğenmiştim. Bu 2liyi de görünce bir denemek istedim. Ama kitapta zaman yolculuğu var. Hem de öyle bir kişilik falan değil. O yetenekle doğan herkes zamanda yolculuk yapıyor ve zamanın akışını değiştirebiliyor. Bir ara kafam öyle karıştı ki, neden aldım dedim. Yarım bıraksam merak edeceğim, zorlayarak okudum. Biraz yorucu oldu.

Her şeyden habersiz Etta adında bir kızla başlıyoruz. Ana karakter o. 17-18 yaşlarında ve keman çalıyor. Annesiyle bağı biraz soğuk, daha doğrusu annesi soğuk. Etta daha çok keman öğretmeni Alice'i seviyor. Etta bir gün bir müzede keman konserine çıkacekken annesinin bir tartışmasına tanık oluyor. Anlamadığı şeyler duyuyor ve birisi onu oralardan uzaklaştırırken kendini bir gemide buluyor. Etta zaman yolcuğu yeteneğine sahipmiş ve bunu yaşayarak öğrenecek. 

Etta'yı aslında kaçırmışlar. Annesinden dolayı. Zaman yolcuları sülalesi için önemli bir eşya varmış ve bu eşyayı Etta'nın annesi bir yere saklamış. Yer dediğim de geçmişte bir mekanda bir yere. Ne yıl belli ne ülke. Zamanda geri veya ileri gitmek de öyle kolay değil. Belli geçitler var. Gizli bilgi gibi, herkes bilmiyor bunları. O geçitleri müzik sesiyle tetikleyip ortaya çıkarıyorlar ve hopp gidiyorsun. Nereye gittiğin belli değil. Hangi ülkede olduğun belli değil. Gittiğin döneme uygun giyinip oradaki akışı bozmaman lazımmış. Bir de Cyrus denen bir adam var ki tüm zamanların hakimi. Adam tanrıya rakip resmen. Kendi yardımcıları var. Geçmişte ve gelecekte hangi olaylar olduğunu hemen öğreniyor. Sevmiyoruz bu adamı.

Etta zaman yolcuğu sırasında Nicholas diye biriyle yakınlaşacak. Nicholas 1700 lü yıllarda doğmuş. Etta ise 2000 nesli. Kafalar karışık tabii, birinin elektrikten haberi yok, öbürü navigasyon eksikliğine üzülüyor. Zor canım sizin işiniz.

İlk kitapta olaylar durulmuyor. Bahsi geçen aleti düşmanlara kaptırıyorlar. Etta ve Nicholas'ın yolları ve yılları ayrılıyor. Daraldım yahu.

Zaman yolculuğunu kurgu olarak sevmem. Nadiren gitselerdi ya da 1-2 kişinin ayrıcalığı falan olsaydı katlanabilirdim de, böyle önüne gelen geçmişe gidecekse, normal zaman akışının ne önemi kaldı ki. Kime göre neye göre normal..




Adı: Gezgin
Orj. Adı: Wayfarer
Yazar: Alexandra Bracken
Sayfa: 658
Fiyat: 19 tl

2. kitap daha uzun. 1 ay sürdü bitirmem. Konuyu unutmadım da, okumadıkça yok olsun istedim bu kitap. Neyse..

Etta ve Nicholas birbirinden yıl ve yer olarak çok uzaklara savrulmuşlardı. Etta'yı babası bulacak. Tanışacaklar diyelim. Aslında babası anlatıldığı kadar kötü biri değilmiş. O da zaman yolculuğu yapan biri evet. Bir süre Etta'yı yıllar arasında gezdirecek. Zaman yolculuğunun sıkıntılarını vs. anlatacak ona. Sonra bir çatışma çıkacak ve Etta'nın babasıyla yolları ayrılacak. O sırada aslında ölmüş olan birine denk gelecek. Söylemeyeyim kim olduğunu. O kişiyle Nicholas'a ve usturlaba ulaşmanın yollarını arayacaklar.

Nicholas biraz daha talihsiz bu kitapta. Sofia denen kızın tüm kaprislerine katlanmak zorunda. Sevmiyoruz kızım seni. Bu ikilinin yolu tüm zamanların cadısıyla kesişecek. Kadın ölümsüz gibi bir şey. Nicholas'ı katakulleye getirip ona bir yüzük takıyor ve bu yüzük onu yavaş yavaş öldürüyor. Nicholas ölmeden hem usturlabı yok etmek, hem Cyrus'ı öldürmek hem de Etta'yı bulmak zorunda. Acıdım çocuğa.

Aslında sürükleyici de bir yerden sonra zaman akışı delik deşik oluyor. O kadar çok gidip geliyorlar ki, yani ben bir geçit olsam, oracıkta çökerim, ciddiyim. Seriyi tam olarak sevmedim de diyemiyorum. Etta ve Nicholas aşkı güzeldi. Çoğu zaman uzakta olsalar da, sevdim onları. Etta'nın annesinin neden soğuk, tuhaf bir kadın olduğunu sonlara doğru anlayacağız. Sebepleri varmış kadının. Bitti neyse ki..

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

10 Mart 2022 Perşembe

Okudum: Kemik Atlası (James Rollins)

 



Adı: Kemik Atlası
Yazar: James Rollins
Orj. Adı: Map of Bones
Sayfa: 615
Fiyat: 9 tl

Yazarın Kum Fırtınası kitabıyla ikili olarak almıştım, son derece ucuzlardı. Devam kitabı değil bunu baştan söyleyeyim ama ilk kitaba bazı göndermeler var. Çünkü Sigma ekibi ve Painter Crowe bu kitapta da geçiyor. Painter burada ana karakter değil, o görevinde yükselmişti, sahaları özlese de o artık Sigma ekibinin yöneticisi. Tabi onun da bu hikayede önemli rolleri olacak.

Ana karakterimiz Gray. Son derece donanımlı bir ajan. Biraz ailevi sıkıntıları olsa da işine bağlı biri. Onu bir görev üzerindeyken tanıyacağız. Anlık ve doğru kararlar alabilen biri, zeki, pratik. Görev sırasında Lonca ekibinden başka bir ajan tarafından biraz şaşırtılacak Gray, sonraki asıl görevinde bu ajan sık sık karşısına çıkacak. Aslında bu ikisi düşmanlar ama başka düşmanlıkları, onları yer yer anlaşmalara mecbur bırakacak.

Böyle kitaplar hikayeyi çok farklı kollardan anlatır. O yüzden iç içe geçmiş pek çok konu var. Kafam karıştı evet bazı yerlerde ama sorun değil. Akışa teslim olun, o sizi çıkışa götürür :) Hatırladığım kadarıyla anlatayım. 

Köln'de bir katedralde bir gece ayini düzenlenir. Kutsal ekmek yendikten sonra katedral saldırıya uğrar. Din adamlarından bazıları silahla öldürülür ama başka bir saldırı türü daha kullanırlar ve onda sadece ekmeği yiyenler ölür. Sonraki otopsilerde ölenlerin midesinden tuhaf bir madde çıkarırlar. Ekmeğin içine karıştırılan beyaz bir toz. Bilinen hiç bir şeye benzemese de özellikleri altın gibidir. Ona altının m-hali diyecekler. Okullarda öğretilemeyecek kadar ileri bir bilim dalı. Konusu geçtikçe açıklayacaklar da ben pek anlamadım. Sanırım uydurma değil ama m-halini daha önce hiç duymamıştım ve bu yeni bir buluş değilmiş. Taa eski Mısır'a kadar uzanan bir şeymiş. Kitaptaki yolculuğumuz Mısır'a düşmese de civarında dolanacağız.

Painter Crowe, Sigma ekibinin en iyilerini toplar. Hem ajanlık hem de bilimsel araştırma karışımı bir göreve gideler. Gray onların başı olacaktır. Bu ekibe 2 kişi daha dahil olur. Onları Vatikan dahil eder. Onlar da eğitimli ama daha çok tarihi eser üzerine. Bu 2 kişi akraba. Rachel ve amcası. Rachel etkileyici biridir, Gray de öyle :)

Sigma ekibi Köln'deki katedrali incelerken bir saldırıya uğrarlar. Ölümden kıl payı kurtulunca, tüm dünya onları ölü sansın diye ipuçlarını gizli şekilde takip ederler. Buradan sonra olaylar çok hızlı akıyor. İşin içine Ejder Divanı diye tuhaf bir tarikat da dahil oluyor. Bunlar kötü kişiler. Sigma ekibiyle sürekli kovalamaca halindeler.

Devamını anlatmayacağım çünkü çok derinleşiyor. Pek çok yer geziyorlar, pek çok tarihsel olaya değiniliyor, Hristiyanlık üzerine pek çok ayrıntıdan söz ediliyor. Tabi tüm bunların yanında son model ajanlık teçhizatları da var :)

Keyifli ve heyecanlı bir okumaydı. Sadece kitap fazla kalın ve taşıması zor oldu. Kütük gibi evet :)

*Kemikleri unuttum. Köln'deki katedral saldırısının amacı, orada duran kutsal emanet adı verilen kemikler. Üç Mecusinin kemikleri. Altın sandıktalar ve sandığı bırakıp sadece o kemikleri çalarlar. İşte bu biraz gizemli.

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

21 Şubat 2022 Pazartesi

Okudum: Beşinci Mevsim, Sütun Kapısı ( N. K. Jemisin) Kırık Diyar Serisi

 



Adı: Beşinci Mevsim
Orj. Adı: The Fifth Season (The Broken Earth #1)
Yazar: N. K. Jemisin
Sayfa: 490
Fiyat: 18,15 tl

Kitabı alalı uzun zaman oldu. Nereden aldığımı hatırlamıyorum. Ama güzeldir diye 2. sini de almışım, öylece bekliyorlardı okunmayı.

İsminin garip bir havası var, kapağı çok mistik, konusu da değişik. Hepsi birleşip çekmiş beni. Fantastik bir kurgu ama anlatım çok tuhaf, biraz yorucu. Sanki kendi kendine söylenir gibi. Bölümler arası değişimler biraz ani ve olay anlatımı şahsın iç sesi gibi. 'Onu sevmiyorsun ama yüzüne de vuramıyorsun, gülümsüyorsun' gibi cümlelerle dolu. Şahıs ve yer isimleri de sıradışı olunca başlarda anlayamadım pek. Bırakmayı düşündüm ama '2.si de var, o kadar para vermişim, az daha okuyayım' derken sarmaya başlıyor. Bırakamadım gerçekten.  

Okudukça kafamda minik bir tahmin oluştu, başlarda 'ne alaka' desem de okudukça tahminim desteklenmeye başladı ve bir yerden sonra 'tam da düşündüğüm gibiymiş' mutluluğunu yaşadım.

Gelelim konuya. Olay bizim dünyamızda geçiyor sanırım ama yer isimleri ve yıl/zaman çok farklı. Bu dünyada normal insanlar ve bazı yetenekleri olanlar var. Bu yeteneklilerden biri orojen. Coğrafyadaki dağ oluşumundan yola çıkın, tüm toprak anayı, kayaları, fayları ve daha da dibe, ne varsa hepsini hisseden/duyumsayan ve beynindeki bir bölgeyle tüm bunları yönlendirebilen, kısacası deprem yaratan veya onu durduran kimseler, orojenler. Orojenleri halk sevmiyor çünkü onlar bulundukları yere felaket getirebiliyorlar. Orojenlerin keşfedilmesi, eğitilmesi ve kontrol altında tutulması önemli. Kitapta buralar oldukça detaylı anlatılıyor.

Kitap 3 karakter üzerinden ilerliyor. Hepsi kadın. Birinin adı Syenite. Bir orojen, görevinde yükselişte ve kendinden daha yetenekli bir orojenden çocuk yapması gerekli. Maalesef. Bu kitapta aşk falan yok söyleyeyim. Bağlılık var daha çok, mecburi gibi. Çok da umurlarında değil zaten bunlar. Her an bir yerlerde deprem olabilir, yer yarılabilir, mevsim değişebilir ve insanlık yine son bulabilir. Hep bu tedirginlikte ilerliyorlar. Syenite ve mecburi partneri tuhaf bir göreve gönderiliyor. Uzak bir sahilde bir liman tıkanmış. Oradaki mercanları temizleyecekler. Mercanların altında büyük tehlike varmış meğerse.

Diğer karakterimiz küçük bir kız, adı Damaya. Ailesi sevmiyor bu kızı, zaten orojen olduğu farkedilince bir ahıra kapatıyorlar. Merkezden birinin gelip onu götürmesini bekliyorlar. Kızın kendini tanıması, eğitim alması, Merkez denen yer.. Damaya ile keşfedeceğiz. Merkez de masum bir yer değilmiş, kurtlar sofrası resmen. Neyse ki Damaya uyanık bir kız. Aklını kullanıyor oralarda.

3. karakterimiz yetişkin bir kadın. O da orojen ama yaşadığı yerde bu özelliğini bilen yok. Adı Essun. 2 çocuğu var ve ikisi de orojen olunca kocası deliriyor. Çocuklardan birini öldürüyor diğerini de alıp kaçıyor. Essun da bunalımdan çabuk çıkıp adamın peşine düşüyor. İç ses konuşmasını en çok yapan Essun, çok görmüş geçirmişliğine veriyoruz bunu da. Essun'un yolculuğu en tuhaf olanı. Yer yer dramatik şeyler olsa da oldukça merak uyandırıcı. 

Orojenler, yeteneklerini kullanma biçimleri ve yeryüzünde meydana gelen depremsel felaketler en çok kafa karıştırıcı yerler. Okudukça alışıyorsunuz da çok sancılı oluyor ya. Gerçekten tatil zamanlarında okunması gerekiyor bu serinin ya da işin gücün az olduğu dönemlerde. Yoksa fırlatıp atarsınız :)

Mevsimlerden bahsetmedim. Kitaba adını veren, en korkulan mevsimmiş sanırım. Daha çok çağ gibi düşünün. Mevsimler arası bin yıl da sürebiliyor. Düzenli bir akış yok. Oluşan felakete göre şekilleniyor o mevsimin adı. Çoğu zaman insanlığın sonu oluyor ama bir yerlerde yaşam yeniden bir yolunu buluyormuş. 




Adı: Sütun Kapısı
Orj. Adı: The Obelisk Gate (The Broken Earth #2)
Yazar: N. K. Jemisin
Sayfa: 473
Fiyat: 22,6 tl

İlk kitapta bahsetmediğim bir grup vardı: Muhafızlar. Onlar önemli. İnsan gibiler ama ölümsüz gibiler. Orojenlerin yeteneklerini sınırlayacak güçlere sahipler. Tamamen kötü diyemem bu gruba. Zira Damaya'nın muhafızı biraz daha insani. 2. kitapta ona fazla yer verilecek. Bir yerlerde hafıza kaybı gibi bir şey yaşayacak ve olmadık bir zamanda hikayemize dahil olacak. 

Ayrıca burada Essun'un kızı Nassun'u da okuyacağız. O annesinden bile güçlü bir orojen ama henüz farkında değil. Zamanla gelişecek. Tabi bu evrendeki kaosun ne olduğunu da az da olsa öğreniyoruz. Meğerse geçmişte bir şey olmuş ve Ay Dünya'dan kopmuş. Çok uzun bir yörüngeye düşmüş. Ara sıra Dünya'ya yaklaşsa da Dünya'daki tüm felaketler bunun yüzündenmiş. Toprak Baba, Ay'ı özlüyormuş. İnsanlara bu yüzden kızmış. 

Essun kızına ulaşmaya çalışırken onun peşine küçük bir çocuk takılıyordu. Garip bir çocuktu o, adı Hoa. Yemek yemez, pek uyumaz, insan gibi görünse de aslında değil. O bir taşyiyen. Bu da kitaptaki yetenekli gruplardan biri. Taşyiyenler ölmez. Heykel gibidirler, ağırdırlar, birbirlerini yok edebilirler ama yüzyıllar içinde tekrar ortaya çıkarlar. Kimse sevmez onları. Ama nedense her güçlü orojenin yakınında bir taşyiyen oluyor. Gözü gibi koruyor orojenini. Tam çözemiyoruz bu grubu. Ama hikayemizde önemli rolleri var onlarında.

Kitaptaki kaosun sebebinden bahsettim. Bunu Essun'a anlatıyorlar ve istiyorlar ki Ay'ı geri getirsin, eski yörüngesine oturtsun vee mevsimler son bulsun. İnsanlık eski haline dönsün. Peki şekerim :) Essun'un bunu yapması için daha çok şey öğrenmesi gerek ve tekrardan söylüyorum kitabın anlatımı gerçekten yorucu. Anlamak için ekstra çaba gerekli. Merak uyandıran tarafları olmasa kendimi böyle yormazdım. Ama beğenmeyen, kötüleyen hatta söven o kadar çok okur var ki ve o kadar haklılar ki :)

3. kitap varmış. Dilimize çevrilmemiş. 


Kitabın uzun bir açıklaması var vikipedide. Üşenmedim translate'te çevirdim. Kelime sınırı varmış. Paragrafları bölüp öyle çevirdim. Güzel çevirdiği için 3. yü beklememe gerek kalmadı, konuyu anladım hatta nasıl biteceğini/bittiğini de öğrendim. Artık kafam rahat. Ha bir kaç kişi ölecekmiş, Ay'ı eski yerine oturtmak kolay değilmiş, ağır bedel ödenecekmiş. Ödeyin, ben yoruldum.

*Sütun Kapısı nedir? Kaçık orojen Alabaster'in teorisine göre, güçlü orojenlere bazı özel sütunlar yaklaşırmış. Havada süzülürlermiş. Syenite'inki ametistti. Neyse bunlardan bir sürü varmış ve hepsini bir araya getirip büyük bir güç alanı oluşturup işte önemli bir şeyler yapılabilirmiş. Bunun genel adı gibi bir şey.  Ben olsam Obelisk'i sütun diye çevirmezdim.

*Damaya'nın Muhafızı Schaffa için şöyle bir benzetme yapacağım. Merdivenler Kenti'ni okuyanlar için. Oradaki Sigrud karakterinin neredeyse kopyası. Sadece tip olarak değil, karakterin yaşantısı hatta kaderi bile aynı. Kitaplar arası dejavu diyelim :)

** Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

9 Şubat 2022 Çarşamba

Okudum: Halaskar (Ş. Yüksel Yılmaz)

 



Adı: Halaskar
Yazar: Ş. Yüksel Yılmaz
Sayfa: 301
Fiyat: 21 tl

Yazarın daha önce M4Y4 serisini okumuştum. Beğendiğimi hatırlıyorum. Bu kitabı daha sonra yazmış. Konusu ilgimi çekti ve aldım. İyi ki de almışım. 3 günde bitirdim. Çok sürükleyici ve film gibi bir anlatımı var. Sadece bilim kurgu değil macera da içeriyor, yer yer gülümsetiyor, düşündürüyor, pek çok duyguyu barındırıyor. Seversiniz.

Dünyamızın vadesi dolmuş, insanlık yeni bir gezegen arayışında. Semele adında bir gezegen keşfediyorlar, milyon yıl uzaklıkta. Dünyaya eşdeğer bir cennet. Gitmesi zahmetli, iletişim sıkıntılı. Bir şekilde orayı hem araştırmak hem de insanlara hazırlamak için önceden süvari adı verdikleri eğitimli askerleri gönderiyorlar. İleri teknoloji aletlerle donanmış bu kişiler Semele'yi insanlara hazırlayacaklar ve araştırma yapacaklar. 

Semele'de yaşam var. İnsan gibi zeki varlık yok ama oradaki canlıları araştırıyorlar. Vahşilerin neslini tüketmekle uğraşırlarken süvarilerden biri bizim ana karakterimiz oluyor. Kendisi Türk. Adı da Serkan. Biyolog ayrıca. Araştırmaları sırasında çay ve kahve bitkileri de bulmuş. Mecburen yalnız çalışıyor ve kendince yaptığı işin keyfini çıkarırken üstlerinden bir görev geliyor buna. Ona yakın bir bölgedeki diğer askeri gidip kontrol etmesini istiyorlar. O askerden bir süredir haber alınamıyormuş. Serkan içinden söylene söylene bir yolculuğa çıkıyor. Garip bir gezegende elbette garip şeyler olacak. Onun yolculuğu oldukça maceralı, yer yer komik. Ona arkadaşlık edecek sevimli bir yavru hayvan da çıkıyor ortaya. Türü dünyamızda yok ama o yavruyu çok seveceğiz. Serkan'a pek çok yerde yardım edecek o.

Kitap sadece Serkan'ın yolculuğundan oluşmuyor. O bu yolculukta aşkı da bulacak. İşin büyüsünü kaçırmamak için devamını anlatmayacağım. Şöyle diyeyim, Semele'de yalnız değiller. Süvarilerin hepsi aynı iyimser amaçlarla çalışmıyorlar ve her canlı Serkan'ın evcil arkadaşı gibi uyumlu değil. Arkada dönen daha büyük oyunlar da var, bunları okudukça göreceğiz. Benim elimden düşmedi. İşi gücü bırakıp okudum. Böyle bir kitaba ara vermek haksızlık olurdu. Keşke uzun bir seri olsaymış. O gezegene ve oradakilere daha bir doysaymışız. Bana az geldi, bitince boşluğa düştüm. Bunun üstüne ne okusam biraz keyifsiz olacağım sanırım.

Yazarı da ayrıca tebrik ediyorum. Gerçekten film tadında heyecanlı bir macera sundu bize. Hayalgücünü sevdim.

*Halaskar nedir? Direkt çeviride 'kurtarıcı, kurtaran' anlamını veriyor. Arapça kökenli sanırım. Bu kitaptaki anlamı da buna benziyor aslında. Semele'yi insanlığa hazırlayacak kişilere halaskar diyorlar. Serkan da bunlardan biri.

*Benzettiğim eserleri söyleyeyim. Semele gezegen tasviri (Avatar-Pandora), Uzay ve başka gezegene yerleşme (Beth Revis-Evrenin Ötesi) (Scott Sigler-Uyanış)  Serkan'nın yolculuğu, kullandığı araç (Marslı)
Ayrıca süvarilerin zırhları ve onlara takılan yapay zeka işlevi de pek çok eserde benzerlik gösteriyor. Yine de kendi içinde özgün bir kitap olduğunu düşünüyorum. 

* Kitaplarımı ve diğer eşyalarımı sattığım dolap hesabım: 

https://link.dolap.com/XU2He

29 Ocak 2022 Cumartesi

Okudum: Ejderhanın Kızı, Gölge Ejderhaların Yükselişi (Liz Flanagan)

 



Adı: Ejderhanın Kızı / Gökyüzü Efsaneleri
Orj. Adı: Dragon Daughter
Yazar: Liz Flanagan
Sayfa: 400
Fiyat: 21,75 tl

Sanırım Trendyol'dan almıştım. Biraz gençlik romanı gibi diyebilirim ama okurken sıkılmadım. Anlatım çok çocuksu değil ve ejderhalar çok güzel :)

Eskiden Arcosi adasında  ejderhalar yaşarmış. Sadece o adada doğabilirlermiş, halkın içinden bir kişiyle bağ kurarlarmış. Sonra birileri bu düzeni bozmuş. Ejderhaları saraya hapsetmiş, sadece saraydaki asillerle bağ kurulsun istenmiş. Sonra savaş çıkmış ve ejderha soyu tükenmiş. Arcosi halkı da adayı terk etmiş.

Adayı boş bulan bir grup insan buraya yerleşmiş. İçlerinden uyanık olanlar kendini dük ilan etmiş. Zamanla çoğalmışlar ve halkı ezmeye başlamışlar. Bu sıralarda Milla adında bir kız bizim ana karakterimiz oluyor. Kendisi 13-14 yaşlarında, ailesini ve kökenini bilmiyor. Bir konakta evin kızına yardım eden hizmetli gibi bir konumda çalışıyor. Boynunda ejderha sembollü bir madalyonu var ve tek mirası o.

Milla bir gün bahçede bir ağaçta gizlenirken oraya gizemli bir adam geliyor ve ağaca bir çanta asıyor. Milla çantayı incelerken bu gizemli adam öldürülüyor. Milla çantayı alıp başka yere gizleniyor ve içindeki 4 yumurtadan sadece mavi olana bir çekim duyuyor.

O günlerde sarayda bir balo düzenleniyor ve aniden yaşlı ve gizemli bir kadın çıkıyor ortaya. Ejderhalarla ilgili bir şeyler söyleyip kaçıyor ve o günden sonra Milla'nın yaşantısı değişiyor.

Konusu çok da klişe değil aslında ama ejderhanın doğması, büyümesi, bağ kurması gibi durumlar bu tarz romanlarda benzer seyrettiği için biraz tanıdıklık hissi oluşuyor. O evreleri her defasından yeniden yaşamak, sanki bir ejderhaya sahip olmak gibi, hoş bir tat bırakıyor bende. Keşke gerçek olsalardı..

* Seri olduğunu bitirince öğrendim. Aslında açık uçlu bitmiyor. O yüzden 2. kitabı almakta acele etmeyeceğim. Zaten ilkinin bitişinden 10 yıl sonrasını anlatıyormuş. Yer aynı ama karakterler farklı. Okumasak da olur. 2.nin adı Gölge Ejderhaların Yükselişi.

*Ejderhanın Kızı, diye bahsedilen Milla değil bu arada, başka biri o. Okuyunca anlaşılıyor.




Adı: Gölge Ejderhaların Yükselişi / Gökyüzü Efsaneleri - 2
Orj. Adı: Rise of the Shadow Dragons
Yazar: Liz Flanagan
Sayfa: 352
Fiyat: 24,5 tl

İlkinin üzerinden çok geçmeden okudum ama araya başka kitaplar girince pek çok ayrıntıyı unutmuşum. Neyse ki okurken hatırlatmalar yapılıyor yeri geldikçe.

Arcosi adası ejderhalarına kavuşalı 10 yıl olmuş. Milla büyümüş ve tabi arkadaşları da. Bir yumurtlama töreninde Milla'nın bir yakını olan Joe, hiç bir ejderha kendisini seçmeyince çok öfkelenir. Aslında sakin bir çocuktur ama o anda ortalığı birbirine katar. Sonra da çok utanır ve kaçar oradan. Çok da uzaklaşamaz, sanırım 12 yaşındaydı, o yaşta bir çocuk tek başına hayatta kalamayacağı için adayı terk edemez. Şansına saklandığı bir mağarada onu biri bulur. Kızın adı Winter. Birkaç yıl önce ejderhası öldüğü için derin bir depresyondadır ama Joe'ya yardım eder. Arcosi'in altında kimsenin bilmediği tünellerde yaşamaya başlarlar ve bir gün tüneller onları gizemli bir odaya çıkarır. Odada 2 sandık vardır. Birinde altın, diğerindeyse altından bile değerli bir şeyler vardır.

Arcosi'de hayat huzurla devam etmiyordur maalesef. 10 yıl önceki devrimde bazı askerler işlerinden olunca toplanmaya ve halkı kışkırtmaya başlarlar. Aslında büyük bir sorun değildir ama kökten temizlenmediği için zamanla büyür. Joe'nun çıkardığı kargaşa da iyice güç toplarlar ve onlar da kendi devrimlerini yaparlar. Kendilerine Kardeşlik diyorlar. Joe'nun ablası Tarya ve onun eşi Dük Vigo, adayı yöneten kişilerdir ve Kardeşlik tarafından esir alınırlar. Bu kaos ortamında dünyayı kurtarmak Joe ve birkaç arkadaşına kalır. Çocuk ve gençlik romanlarının klasiğidir, dünyayı kurtarmak. Eleştirmiyorum, güzel bir kurgu oluşturulmuş. Keyif alarak okudum. Ejderhalara olan yoğun ilgim sayesinde tabii, bu kitapta da yine çok tatlılar :)

*Gölge Ejderhalarından bahsetmedim, kitaba adını veriyor evet ama anlatırsam büyüsü kaçar. Aslında bu konuyu daha ayrıntılı ve uzun işleyebilirmiş yazar. Biraz aceleye gelmiş sanırım kitap..

**Kitaplarımı ve fazla eşyalarımı satıyorum: https://dolap.com/profil/zzynpny