27 Ağustos 2019 Salı

Swiss Charger Powerbank 15000 mAh


Swiss Charger Powerbank 15000 mAh

Yüksek amperli powerbank arayışım birkaç aydır vardı. Çok baktım, çok araştırdım ve kafam da bir o kadar karıştı. Ağırdı, büyüktü, hızlıydı, yavaştı vs. Gidip rastgele bir tane almak vardı, marketlerden mesela, kafa rahat, bozulursa at gitsin. Neyse..

Swiss Chager'ı hiç duymamıştım, kullananı da görmedim. Sitelerde bile o kadar az yorum var ki.. Yine de merak edip aldım. Deneyimlerimi yazayım da benden sonrakilere ışık olsun. Daha da 5-6 sene powerbank araştırmak istemiyorum.


Cihaz sadece kendi şarj kablosuyla geliyor. Adaptörü biz doğaçlama yollarla ayarlıyoruz. Cihazın tam dolumu 11-12 saat sürüyor.  Açıklamasında 8 saat demişler. 8 saatin sonunda 4. ışık henüz  yanmıyordu. Neyse bu konuda sabırlıyım. Ama kullandığım adaptör 1A standart bir şeydi. Daha hızlısı elimde olmadığı için deneyemedim.

Cihazın 2 çıkışı var. 1A ve 2A. Hızlı ve yavaş diyelim biz ona. Üzerinde yazmıyor ama yeşil olan hızlısı.


Sadece iPhone 8 plus şarj ettim, interneti kapattım ve şarj sırasında kullanmadım. Telefonun şarjını sıfıra indirmeden taktım. Her defasında %10'dayken ve tabii ki telefonun kendi şarj kablosunu kullandım.

1A çıkışıyla telefonu 3 kez tam dolduruyor, 4. de %75 te kalıyor. Dolum süreleri de 2 saat 50 dk. ve 3 saat arasında değişiyor.

2A çıkışıyla telefonu 4 kez tam dolduruyor, 5. de %30 civarında bitiyor. Doldurma süreleri 2 saat ve 2 saat 5 dk arasında değişiyor.

Hızlı çıkış daha pratik tabii. Fazladan bir kez daha dolduruyor öbürüne göre. Cihazı boş yere açık da bırakmadım ama yavaş olanda enerji kaybı oluyor sanırım. O çıkışı kullamayı pek düşünmüyorum. Aynı anda 2 cihaz da şarj edebiliyormuş ama denemedim.
Kendi kağıdında da telefon ve tabletler için dolum şeması vardı, büyük telefonları 6 kez doldurduğunu iddia ediyor ama bilemedim şimdi.

Işıkları yanarken çekmemişim. Bir adet tuş var üzerinde, basınca ışıkları yanıp doldurmaya hazır hale geliyor ama tuşa gerek de yokmuş aslında. Kapalıyken bile telefonu takınca açılıp hemen dolduruyor kendi kendine. Kabloları çekince de 10-15 sn bekleyip sönüyor.

Ağırlığını net hatırlamıyorum ama 200-250 gr civarında olması lazım. 20000 lik xiaomi den ağırlığı yüzünden vazgeçmiştim. Omzumda tuğla taşıyacaksam hiç çıkmayayım evden. Swiss Charger ona göre daha hafif evet ama kapasitesi de az işte. Her şey dört dörtlük olmuyor.

Mediamarkt'tan 178 tl ye aldım. Kargoyu bedava yapmadılar, canları sağolsun.

14 Ağustos 2019 Çarşamba

Okudum: Saklı Ay (S. J. Rozan)



Adı: Saklı Ay
Orj. Adı: Shanghai Moon
Yazar: S. J. Rozan
Sayfa: 528
Fiyat: 15 tl

Arkasını okuyunca çok merak ettirmiyor ama kitabı çok beğendim.  Maceralı ve biraz da tarihsel bir anlatımı var. 1930-1940 lı yılların Almanya, Çin vatandaşlarından birkaçını konu alıyor.

Kitap biraz karışık başlıyor. Sanırım baş karakterdeki dedektifler yazarın diğer kitaplarında da var ve o yüzden kendi aralarında bir diyalog oluşmuş. Ama çok da önemli değil. Olayı anlamamıza engel olmuyor yani.

Şangay'da bir yerde gömülü mücevherler bulunuyor ve geçmişte yaşamış bir kadına ait olduğu ortaya çıkıyor. Kadın Almanya'dan kaçan-kaçmak zorunda kalan bir Yahudi, Rosalie. Kardeşiyle kaçarken annesinin mücevherlerini yanında götürür ve annesine hep mektup yazar. Bu mektuplar o döneme ait arşivlerde yayınlandığı için dedektifler mektupları okuyor ve biz de okumuş oluyoruz. Rosalie'nin sürükleyici hikayesine kapılıyoruz diyeyim. Ama mektuplar uzun değil ve günümüzde de bu mücevherlerin peşine düşülüyor. Mücevherlerden birisi önemli. Namı büyük Şangay Ayı. Koleksiyonerlerin peşinde koştuğu efsaneye dönüşmüş bir broş kendisi ve hiç fotoğrafı yok. Değeri de milyonlar ediyor.

Dedektiflerin amacı bu mücevheri ele geçirmek değil. Onlara gelen bir avukat sayesinde haberleri oluyor ve koşuşturmaca başlıyor. Ayrıntıya girmek istemiyorum ama aralardaki tarihi bölümler pek çok okura sıkıcı gelmiş gördüğüm kadarıyla, bense hiç sıkılmadım. Tamam Çinli isimler karışık biraz ama kimin kim olduğunu kafada kodladıktan sonra gerisi anlaşılır oluyor bana göre. Ya da ben o dönemin Çin tarihini pek bilmediğim için ilgimi çekmiş de olabilir.

Yazarın dilini ve anlatım tarzını sevdim. Diğer kitaplarını (varsa) bulursam okuyacağım.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

Okudum: Aşk Köpekliktir (Ahmet Ümit)



Adı: Aşk Köpekliktir
Yazar: Ahmet Ümit
Sayfa: 253

Aşkı konu alan 10 hikayeden oluşan bir kitap kendisi. İlk 9 hikaye kısa kısaydı ama kendi içlerinde hoş derinlikleri vardı. Bir kısmı saçma gibi gelse de son hikayeyi okuyunca öncekilerin aslında daha iyi olduklarını anladım.

Kitaba adını veren son hikayeye gelirsek, çok zorlama olduğunu düşünüyorum. Bir kadın, terkedilişini bir barmene anlatıyor. Özet bu. Ama anlatış 120 sayfa sürer mi? Üstelik pek bir şey de yaşamamışlar, adam gizemli bir tip ve pek konuşkan da değilmiş. Araya felsefeden edebiyata uzun uzun ayrıntılara girilirse o kadar sayfa ediyor işte. Bu hikayeyi atlayarak okudum. Hiç sevmem atlayarak kitap okumayı ama canıma yetti. Her sayfadan kendimce gereksiz gördüğüm paragrafları atladım hep. Zaten kilit noktalar hep kısa cümlelerde yer alıyor. Olayı anladım ve hoşuma gitmedi. Hikaye içinde hikaye, çok katmanlı rüya gibi. Daraldım.

Aşk neden köpeklikmiş? Bence mantık devre dışı kaldığı için. Zira mantığını öne koyup da hareket eden olmadı hikayelerde. Gerçi liseli gençlerden birisi baya mantıklı gibiydi, o kavgaya gitse de başına çok bela almadı. Neyse..

4 Ağustos 2019 Pazar

Okudum: Incarceron, Sapphique (Catherine Fisher)



Adı: Incarceron
Yazar: Catherine Fisher
Sayfa: 439
Fiyat: 19 tl

Uzun zamandır bu kitabın takibindeydim. Fiyatı çok yüksek olduğundan alamıyordum. Kitap fuarında 19 tl ye görünce gözümden kalpler çıktı tabii :)
Kapağından da anlaşılacağı gibi fantastik bir eser kendisi. Güzel yorumlar da okumuştum hakkında. Çok abartılacak kadar olmasa da güzel bir kurgu diyebilirim. Doğruluk Kılıcı'ndan sonra okuduğum içindir belki, biraz tuzu az gibi ..

Bildiğimiz dünyaya bir şeyler olmuş, nüfus artışı, teknolojinin ilerlemesi falan, düzen bozulmuş. Adına Hiddet Yılları demişler. Herkes kötü bahsediyorsa kötüdür belki gerçekten. Sonra bir sürü insanı bir hapishaneye sokmuşlar. Adına Incarceron demişler. İçerisi cennet gibiymiş. Kendi yapay zekası da varmış, kendi kendine yüzyıllarca geçinebilirmiş. Nerede olduğunu ise Müdürü dışında kimseye söylememişler.
Sonra da dışarıdaki hayata bir çeki düzen vermişler. 16-17 yüzyılların modası, teknolojisi, kraliyet düzeni. İnsanları bu yüzyılın koşullarında yaşamaya mecbur bırakmışlar. Adına da Protokol demişler. O saatten sonra her türlü bilimsel ilerleyiş durmuş, yasaklanmış. Ve bir gün veliaht prens ölmüş. Aynı vakitlerde Incarceron, kendi çocuğunu üretmiş bir hücrede. Geçmişini hatırlamayan ergenlik döneminde bir çocuk. Adı Finn. Rüyalarında ve geçirdiği kriz nöbetlerinde dışarıdaki hayatı görüyor, oradan geldiğini ve bölük pörçük anılarını. O yüzden hapishaneden kaçmak istiyor hep. Ama herkesin bildiği bir gerçek var. Incarceron'a giriş de çıkış da yapılamaz. Sadece bir kişi kaçabilmiş geçmişte, bir efsane. Adı Sapphique. Onun izinden gidecekler elbet. Ama çıkabilecekler mi?

Dışarıda ise bir kız var, adı Claudia. Hapishane müdürünün asi kızı. Ölen prensin nişanlısı. Ama 2. prensle evlenmek zorunda, babasının hırsları yüzünden. O prens de çok itici biri. Ama Claudia'nın derdi sadece evlilikten kaçmak değil. Incarceron'u merak ediyor. Oraya girmek istiyor. Çünkü oranın cennet gibi olduğunu biliyor. Aslında çok yanılıyor.

Kitabın kapağındaki anahtarın ortaya çıkmasıyla olaylar hızlanıp daha bir güzelleşecek ve sayfalar akıp gidecek.

*Hapishanenin nerede olduğunu öğreneceğiz. Gerçekten etkilendim.




Adı: Sapphique
Yazar: Catherine Fisher
Sayfa: 431
Fiyat: 19 tl

Finn hapishaneden çıkmıştı. Özgür bir dünyada sadece yıldızlara bakıp keyif çatacağını düşünüyordu ama Dışarısı hiç de umduğu gibi değildi. Yıldızlar vardı evet ama diğer tüm gerçekler fazla can yakıcıydı. Kraliçe'nin oyunlarına karşı Claudia ile ayakta durmaya çalışırken, birden Finn'e çok benzeyen biri çıkıp gelecek ve kendinin gerçek prens olduğunu iddia edecek.  Tüm saray halkı da onun çok inandırıcı olduğunu düşünecekler. Örümcek kafalılar.

Diğer yandan hapishanede işler yolunda değil. Keiro ve Attia bir yolculuğa çıkacaklar. Bir eldivenin peşinde düşecekler. Efsaneye göre Incarceron'un, Sapphique'e verdiği gizemli eldiven. Bu eldiven Sapphique'i hapishaneden çıkarmıştı, onları da çıkarabilecek mi acaba?

Claudia'nin akıl hocası değerli Sapient Jared, biraz şeker hastası kıvamında dolanıyor etrafta ama bu hikayede kilit bir rolü var. Gidişatı değiştirecek hamleler peşinde.

Oldukça heyecanlı bir serüvendi benim için. Hızla okuyup bitirdim. Bayılacak kadar olmasa da beğendim.

*Söylesene Incarceron, kalbin kilidini hangi anahtar açar?