27 Eylül 2020 Pazar

Oriflame Parfüm Masquerade

 


Oriflame Bayan Parfüm Masquerade 50 ml.

Neredeyse bir yıl önce aldım bu parfümü. Elimdekiler bitince kullanmaya başladım. Katalogdan koklayarak seçmiştim, genelde yanıltır kağıt üzerindeki kokular. Bu öyle çok aykırı gelmedi neyse ki. Tatlı, şekerli bir kokusu var. Çok yapış yapış değil, durdukça da güzelleşiyor. Ama şekerli koku sevmeyenler hiç yaklaşmasın bile :)

Avon'un mavi şişeli Mesmerize parfümüne benzetiyorum aslında bunu. Aklıma hemen o geliyor. O da şekerliydi, ağırdı vs. Masquerade çok ağır olmasa da yazın kullanmak istemem, kışa veya serin havalara daha çok gideceğini düşünüyorum. 50 tl civarıydı diye hatırlıyorum.

26 Eylül 2020 Cumartesi

Okudum: Yokluğunun Bolluğu (Samet Turgut)

 



Adı: Yokluğunun Bolluğu 
Yazar: Samet Turgut
Sayfa: 175

Adından da anlaşılacağı gibi yalnızlığın, terk edilmişliğin en acı hallerini içeren bir kitap. 

İlla ki yaşamışızdır böyle durumlar. Herkes karşılıklı sevip yaşamıyor aşkı. Birileri daha az seviyor ve bir gün çekip gidiyor. Arkasından baktıklarımız, düşünüp düşünüp unutamadıklarımız, unutmak istemediklerimiz.. Hepsi var bu kitapta. O anlarda ne hissettiysek, yazar da hissetmiş. Duygularını güzel aktarmış. O depresif zamanları atlattıktan sonra biraz abartı gibi gelebilir bu duygular ama o anki hisler çok gerçekler ve yaşanılması da gerekiyor bence. Hayat toz pembe değil. Birileri daha fazla can yakacak mutlaka ve bu gibi şeylerle de başa çıkmayı öğreneceğiz. Hüznü de üzüntüyü de yaşayıp bir süre sonra atlatmayı da başarmalıyız. Gidenin ardında da sonsuza kadar bakmamak gerek.  

Hayat her şeyiyle yaşamaya değer..

Okudum: Mavi Yıldız (Dilge Güney)



Adı: Mavi Yıldız
Yazar: Dilge Güney
Sayfa: 159
Fiyat: 9,5 tl

Kapağını çok beğenmiştim. Çocuk kitabı olduğu halde okumak istedim. Aslında çocuklar veya gençler için fena sayılmaz ama ben biraz sıkıldım okurken. Kendi içinde bir macerası var, yapay zekalar, uzay, mars, kuyruklu yıldız vs. Konu olarak güzel diyebilirim. Gelecekte neler olacağına dair farklı bakış açıları sunuyor. 

Benim sevmediğim taraf, bazı değerleri verirken (dürüstlük gibi) çok üstüne basa basa vurgulanıyor. Çocukları belki rahatsız etmez bu ama beni sıktı. Okur, pek çok şeyi kendi keşfetmeli, şahsi fikrim böyle. İyiyi de kötüyü  de..

Kitap oldukça kısa, apar topar bitiyor gibi. Ayrıntılar arttırılıp uzatılabilirmiş de. Olurmuş yani..

21 Eylül 2020 Pazartesi

Okudum: Görmek (José Saramago)


Adı: Görmek
Orj. Adı: Ensaio sobre a Lucidez
Yazar: José Saramago
Sayfa: 324

Körlük kitabından sonra bu yazara ilgi duymuştum. Artık hangi tesadüfün eseriyse Görmek kitabı da bir çekilişten çıktı geldi. İyi ki de böyle olmuş çünkü Körlük okunmasaymış bu kitap biraz havada kalırmış. Devam kitabı gibi demeyelim ama bir çeşit devam ediş var. Körlükteki olaylar ve ana karakterleri bilmemiz gerekiyor, zira o kişiler burada geçiyorlar.

Görmek kitabının zorlu çevirisine saygı duysam da benim Türkçemi, hatta tüm gramerimi bozdu diyebilirim. Düzelmek için kaç kitap okumalıyım bilmiyorum. Bir süre devrik, dağınık, karmaşık cümleler kuracağım maalesef. (yazım veya çeviri hataları değil anlatmak istediğim)

Körlük bilinmeyen bir şehirde geçiyordu ya da herhangi bir şehir adı geçmiyordu diyelim. Yine aynı o adı geçmeyen şehirdeyiz. (bir yerlerde Portekiz dendi sanki) İnsanların körlüğü atlatalı 4 yıl olmuş. Bir genel seçim yapılıyor ama oylar tuhaf derecede boş çıkıyor, yani büyük yüzdesi boş. Seçim tekrarlanıyor, bu sefer daha da çok boş oy geliyor. Hükümet bu boşvermişliğe kızıp şehri terkediyor. Tüm polis, yönetim, memur takımını alıp gidiyorlar. Şehirdeki bu başkaldırıyı, bunu kimin yönlendirdiğini bulmak istiyorlar. Şehri uzaktan idare ediyorlar aslında. Ortaya biri çıkmayınca bir günah keçisi bulmak gerekiyor. Bulmaları da zor olmuyor. 

Bir gün bir mektup geliyor başbakana. Körlük döneminde bir kişinin aslında hiç kör olmadığını söylüyor bu mektup. Hatırlanacağı üzere bu kişi göz doktorunun karısıydı ve o körlük felaketinde aslında önemli bir rolü vardı. Boş oyların da beyaz körlükle ilişkisi olduğunu ve bu olayda kör olmayan tek kadının da kilit nokta olduğuna karar veriyorlar. Sonra gelsin takipler, sorgulamalar, vs.

*Seçim, oy gibi durumları içerdiği için biraz siyasi bir kitap olmuş demek isterdim ama yorucu bir okuma oldu benim için. O yüzden bir sınıflandırma yapamayacağım. Zira sonu gelmeyen betimlemeler, sonu gelmeyen cümleler, anlık önemli şeylerin aralarda kaynayıp gitmesi, bunlar hep yordu beynimi.

*Niye Görmek? Görmez olsaydı keşke o kadın, o da kör olsaydı keşke. Her tuhaflığı suç sayıp, bir suçlu arayanlar, görmeselerdi keşke hiç..

19 Eylül 2020 Cumartesi

Okudum: Ejderha Bakıcısı, Mor Ejderha Bahçesi, Ejderha Ayı (Carole Wilkinson)



Adı: Ejderha Bakıcısı
Orj. Adı: Dragon Keeper
Yazar: Carole Wilkinson
Sayfa: 351
Fiyat: 21 tl

Yanılmıyorsam epttavm den almıştım bu seriyi. Kapakları ve ejderhalı oluşu çok ilgimi çekmişti. Sıra anca geldi, keşke aldığım gibi okusaymışım. Çok tatlı, pamuk gibi bir seri. Okurken çok mutlu oldum, ejderhalı romanı da özlemişim aslında :))

Çok çok eski bir zamanda geçiyor hikayemiz, Çin'de. Köle bir kız var. Ülkenin uzak bir ucunda, dağın başında, imparatorluğa ait bir bölgede yaşıyor. Ejderha Bakıcısının kölesi, zor bir hayatı var. Ailesini bilmiyor, kendini bildi bileli orada çalışıyor. İki tane de ejderha var orada. Hayatlarından bezmiş zavallıcıklar. Çok da yaşlılar. Ejderha Bakıcısı zalim biri, hayvanlarla hiç ilgilenmiyor, imparator da ejderhalara önem vermediği ve oralara hiç gelmediği için adam tembelliğe vurmuş iyice. Her işi köle kıza yaptırıyor. Kızın bir adı yok, kendi de bilmiyor. 

Bir gün ejderhalardan biri ölüyor. Zaten iyice yemeden içmeden kesilmişti. O öldükten sonra hareketleniyor ortalık. Ejderha Bakıcısı hayvanın organlarını satma derdine düşüyor. Tam o sıralarda imparatorun oraya uğrayacağı tutuyor. Bir de Ejderha Avcısı geliyor yanında. O çok daha kötü biri. Kitap sonuna kadar zaman zaman ortaya çıkıp kötülük yayacak, hiç sevmedim o adamı.

Tabi ortalık karıştığı sırada köle kız ve son ejderha kaçmak zorunda kalıyorlar. Ejderha okyanusa gitmek istiyor ve yanında ona yardımcı olması için köle kızı ikna ediyor. Kızın adını öğreniyorlar, zaten ailesi ve amacı olmadığı için kız da mecbur çıkıyor bu yolculuğa. Ejderha ve kızın maceraları yer yer hüzünlü, eğlenceli ve çook sürükleyici. Okurken hiç sıkılmadım. Böyle anlatınca biraz çocuk kitabı gibi gelebilir, aslında çocuklar da çok rahat okuyabilirler ama yetişkinlerin de seveceğini umuyorum. Ben çok sevdim. Tabi bu biraz da fantastik edebiyat ve ejderha - uzak doğu ilgisi gerektiriyor :)

Kitapta önemli bir şey daha var: Taş. Ejderhanın canından daha çok önemsediği mor taş. Başından beri bir tahminim vardı ve doğru çıktı. Hem de çok tatlı bir şekilde :)




Adı: Mor Ejderha Bahçesi
Orj. Adı: Garden of the Purple Dragon
Yazar: Carole Wilkinson
Sayfa: 375
Fiyat: 21 tl

Ping ve yaşlı ejderha Danze'nin yolları ayrılmıştı. Ping, mor taştan çıkan mor ejderhayla bir başına kalıyor. Onu nasıl büyüteceğini bilmiyor ama Danze gitmeden önce birkaç tavsiyede bulunmuştu. Issız bir bölgede yaşıyorlar bir süre. Ama yiyecek ve kışı geçirecek yer sorunu baş gösteriyor ve bir gün aniden birisi Ping'in keçisini öldürüyor ve orayı terk etmek zorunda kalıyorlar. Bu sefer bir çoban kulübesine denk geliyorlar ve tam oraya alışırken hop yine bir kötü adam geliyor. Bu sefer ki kötü adam yeni değil. Ping'in daha önce uğursuz kentte karşısına çıkan pis büyücü. Bu adam da kitap boyunca sürekli çıkacak karşılarına. Bu adam ejderha avcısından çok daha kötü biri. Ping keşke ilk karşılaşmalarında öldürseydi onu. Neyse.

Bir şekilde yolları imparatorla kesişecek ve rahat, huzurlu günler geçirecekler. Ama hiç bir huzur sonsuz değildir. İmparatorun da kendi takıntıları var ve bunlar büyüyüp büyüyüp farklı dertlere sebep olacak. Ping, mor ejderhasıyla pek çok kez ayrı düşecek. Yaşadıkları ona çok şey öğretecek ve biz de iyilerin nasıl kötüye dönüştüğünü göreceğiz. Gerçekten sürükleyici bir macera var bu kitapta. Abartmıyorum, elimden bırakamadım. Kitaptaki tüm duyguları ben de yaşadım, ne olacak, şimdi ne yapacaklar derken bitti kitap. İyi ki denk gelmişim bu seriye, çok mutlu oldum yine :)

*Kitabın adı neden mor ejderha bahçesi? Ejderhanın renginden dolayı ve imparator bir bahçesine bu ismi veriyor. Minik ejderhamız o bahçede oynamayı seviyor.



Adı: Ejderha Ayı
Orj. Adı: Dragon Moon
Yazar: Carole Wilkinson
Sayfa: 365
Fiyat: 21 tl

Minik ejderha Kay, biraz büyüyor ve ergen tavırları sergilemeye başlıyor. Aniden yok olmalar, her şeyden sıkılmalar, kaprisler vs. İlk kitaptaki ejderha Danze, uzaklara gitmişti. Oradan Ping'in faresiyle bir mesaj göndermiş minik ejderhasına: İnsanlardan uzak bir saklanma yeri. Artık ejderhaların özgür olmasını istiyordu. Ping de bu isteği yerine getirmek için Kay ile yollara düşüyor. Ama ellerindeki harita şifreli, gizli yerin neresi olduğunu tam söylemiyor. Ping biraz da önsezileriyle hareket edecek. Bu yolculukta yine başlarına türlü şeyler gelecek. Bazen komik olacak, bazense çook hüzünlü.

Gizli yeri bulduklarında Ping'in büyük bir karar vermesi gerekecek. Oralarda çok hüzünlendim. Kitap güzel bitiyor ama hafif bir burukluk da bırakıyor. Okumak yine çok keyifliydi. Bittiğine de üzüldüm aslında. Bir boşlukta kalmış gibiyim.

*Ejderha Ayı, ejderhaların belli zamanlarda aya bakarak toplanması, her birinin konuşma yapması, kararlar almaları, bunların genel bir adı. Benim tahminim dolunayda yapıyorlar bunu..

*Nedense Ping'in kaderinde imparatorun olacağını düşünmüştüm. Çok farklı gelişti her şey..

10 Eylül 2020 Perşembe

Okudum: Ben Yalnız Gezerim (Samuel Björk)



Adı: Ben Yalnız Gezerim
Orj. Adı: Det Henger En Engel Alene I Skogen
Yazar: Samuel Björk
Sayfa: 526
Fiyat: 19,7 tl

Cinayet romanı özlemiştim, okunmamış kitap yığınımdan elime ilk bu geldi. Olaylar Norveç'te geçiyor. Sırf bu yüzden bile güzel bu kitap. Kuzey ülkeleri daha az konu alınır ya hep, biraz gizemli geliyorlar bana. İsimler biraz karışıktı baştan, okudukça alıştım. Bazı yer isimleri çok uzun, onları da kısaltıp okudum. Kim ne diyecek ki..

Anaokulu yaşındaki bir kız çocuğu bir ağaçta asılı bulunur. Üzerinde oyuncak bebek kıyafetleri, sırtında okul çantası vardır. Acı çekmeden öldürülmüştür. Norveç polisi bu gizemli olayla ilgilenirken eski bir polis çalışanından yardım isterler. Kadın ıssız bir adada alkolün ve ilaçların dibine vurmuştur. Kendince başa çıkamadığı sorunları vardır ve intihara meyillidir. Ama aynı zamanda çok da zeki, zihnindeki puslar dağılınca performansını gösterecek. Neyse bu kadının adı Mia, sırayla başka kız çocukları da ölü bulundukça Mia kafayı çekecek vakit bulamayacak ve olayı çözmeye çalışacak.

Mia'nın yakın arkadaşı da bir polis ve aynı ekipteler. Adamın adı Holger, yaşı biraz ileri, torunu var hatta anaokulu döneminde. Bir de annesi var, bakımevinde keyfi yerinde. Ama kadın birden mirasının hepsini bir kiliseye bağışlamak istiyor ve oğlu bu meseleyi kurcalamaya başlıyor.

Bir yanda da kilise var, dini bütün papaz ve yardımcısı. Bunlar çok gizemliler. Ne yaptıkları belli değil. Çok iş çeviriyorlar haliyle.

Bunlar dışında birkaç yan karakter de var elbette. Ölü kızları bulan kişilerin bile yaşamlarının bazı kesimleri anlatılıyor. Kitap biraz da bu yüzden uzamış. Olaya derinlik katmış evet ama ben olsam o kadar uzatmazdım. Çok gerekli değil. Bir de aydınlanmayan birkaç şey kaldı sonunda. Asıl olay çözüldü ama yan karakterlerin bazılarına ne oldu? Mesela Tobias ve Torben kardeşlerin ailesi aniden yok olmuştu, nereye gitti onlar..Tiyatrocu tipler var, onlara ne oldu.. Cevaplansa daha tatlı olurmuş.

*Kitabın adını da söyleyelim. Ölen kızların üzerinde bir not buluyorlar. Katilin imzası gibi 'ben yalnız gezerim' yazıyor. Niye yalnız gezdiğini bilmiyoruz. O da epey sıkıntılı bir tip.

*Kitabın orijinal adı değişik, translate'te çevirdim, şöyle bir şey çıktı.



Norveççe sanki biraz Almanca'yla İngilizce'nin melezi gibi geldi bana. Burdan bakınca öyle :)

5 Eylül 2020 Cumartesi

Okudum: Vadi Serisi - Oyun, Felaket, Fırtına (Krystyna Kuhn)



Adı: Oyun / Vadi
Orj. Adı: Das Tal / Das Spiel
Yazar: Krystyna Kuhn
Sayfa: 328
Fiyat: 10 tl

Yanılmıyorsam epttavm den almıştım bu seriyi. 40 tl oldukça uygun geldi. Ama ilk kitabı vasat. Devamı kurtaracak mı bilemiyorum. Arka kapak biraz fazla vaatte bulunmuş da fos canım ya.

Dağın başında, haritada bile görünmeyen bir kolej var. Kolejin önünde de garip bir göl. Kolej eski bir binaymış, 70 lerde kapatılmış. Uzun zaman sonra açmışlar. Kapanmasının sebebi de sanırım o yıllarda 8 öğrenci kaybolmuş. Öyle bir şey.

2 gizemli kardeş geliyor koleje. Kitap kız kardeşin ağzından anlatıyor. Niye gizemliler bilmiyoruz. Israrla açıklamıyorlar sırlarını. Ara sıra tuhaf bir karga uçuyor gölün üzerinde. Koridorlarda kapılar çarpıyor ansızın. Birden elektrikler gidiyor. Gerilim adına böyle şeyler var. Bir ara korku romanı mıydı bu diye düşündüm ama korkutacak hiçbir şey olmadı.

Neyse üst sınıflar garip bir parti veriyorlar. Orada biri suya atlıyor. Birileri de onu kurtarmaya çalışıyor. Sonra tekerlikli sandalyeli bir kız ölüyor. Onun neden öldüğünü araştırıyor bir yığın polis. Ama bulamıyorlar sebebi. 1. sınıf bebeleri buluyor her şeyi.

Ne okudum ben ya :(



Adı: Felaket / Vadi
Orj. Adı: Das Tal / Die Katastrophe
Yazar: Krystyna Kuhn
Sayfa: 335
Fiyat: 10 tl

İlk kitabı yerin dibine sokmuştum. O orada kalsın. 2. kitap biraz daha heyecanlı ve güzel geldi bana. 
Bu sefer Katie'nin ağzından ilerliyor olaylar, yani çoğunlukla onun. Arada diğer karakterlere geçtiği de oluyor.

Malum kolejin kapatılma sebebi 8 öğrencinin kaybolmasıydı ya, onu araştırmak için dağa tırmanmaya karar veriyorlar. Katie 1 tane tırmanış rehberi buluyor hatta. O da garip bir tip. Neyse 7 kişilik bir ekip oluyorlar bildiğimiz karakterlerle. Ama birini tanımıyoruz hiç. Kendini kolejdeki bir profesörün oğlu olarak tanıtıyor ama o da oldukça gizemli biri. Birden grubu yönlendirmeye başlıyor filan. Onun da sırları var yani. Sonlara doğru şaşırtacak bizi.

Olay dağa tırmanış diyebilirim. Kolejdeki sıkıcı ders rutinleri yok, belki o yüzden biraz daha heyecanlı buldum. Tabii arada başlarına olumsuzluklar geliyor dağda. Bunlar da etkili. Yine hafif gerilimli ilerliyor. Korku ögesi pek yok. Merak ettirecek şeyler bolca var. Kaybolan ekibe tam olarak ne olmuş henüz çözülemiyor.



Adı: Fırtına / Vadi
Orj. Adı: Das Tal / Der Sturm
Yazar: Krystyna Kuhn
Sayfa: **
Fiyat: 10 tl

3. kitapta kolejde kısa bir tatil veriliyor. Anma günü mü ne öyle bir şey için. Millet tatile çıkarken tuhaf bir fırtına başlıyor ve yol kapanıyor. Julia, Chris, Debbie, Benjamin ve Rose aynı minibüsteler ve yolda kaza geçiriyorlar. Bir şekilde kör topal koleje geri dönüyorlar.  Fırtına iyice şiddetleniyor ama kolejin her yeri sımsıkı kapalı. 2 güvenlik görevlisi var güya, ikisi de hiçbir şey duymuyorlar. Haliyle sevmsiz ekibimiz binaya girmenin başka yollarını arıyorlar.

Zorlu ve gerilimli sahneler oluyor binaya girerken. Girdikten sonra da gerilim bitmiyor. Bu sefer hafif korku tadı veriliyor çünkü biri öldürülüyor. Ergenlerin hepsi sessizce bir yerde oturacağına dağılıyorlar binaya. sonra vay efendim o nerede bu nerede. Şapşallık yahu.

Aslında gidişat fena değil, ben kendimi kaptırmış okuyordum ne güzel. Hatta hızlı okuyup bitireceğim diye seviniyordum. Sonlara doğru umulmadık isimler baş göstermeye başlamıştı ve en heyecanlı yerde tam olarak 272. sayfada cümlenin ORTASINDA kitap bitti ya. Bitti, bitti. 


Böyle bir yerde kitap mı bitermiş. Gerçeği 300+ sayfaymış. Nerede kalan 30 sayfa. 4. kitabı ben okusam ne olur ki, buradaki sonu bilmedikten sonra.. Pegasus'tan yediğim ilk kazık. Çok ayıp, çok !!