23 Mayıs 2017 Salı

Okudum: Katre-i Matem (İskender Pala)



Adı: Katre-i Matem
Yazar: İskender Pala

Adı çok hoşuma gittiği için ve çevreden bu kitaba çok övgü aldığım için okudum. İlginçtir ki İskender Pala, çok eski bir şiir kitabının içinde rastlar bu öyküye. Ama yazarını ve gerçek kitabı bir türlü bulamaz. Yine de hikayeyi bizimle paylaşır.

Katre-i Matem yani hüzün damlası, bir laleye verilen isimdir. Osmanlının Lale Devrinde geçen bu hikaye, iki lale soğanıyla başlar. Korkunç cinayetlerle sürer. Tabi bu soğanlardan biri, bir lale severin eline geçer ve toprağa ekilir. Rengi ise kapaktaki lale gibidir. Bir yanda şehzade olduğunu bilmeyen Kara Şahin, aslında gerçek olmayan bir kadına aşık olur ve onun gerçek olmayan ölümüyle yıkılır. Diğer yanda Yanık Yusuf, aşık olunca deli diye tımarhaneye kapatılır. Sonra ikisinin yolu kesişir ve dilenci olurlar bir süre. Sonra Yusuf, lalecinin yanına yamak, Şahin de vezirin casusu olur...

Sürükleyici bir roman. Genel olarak beğendim. İşin cinayet kısmının haricinde, Lale Devrindeki gereksiz şatafat ve isyan çok canlı bir şekilde anlatılmış. Yer yer eski kelimelerle kurulan cümleler sıkıcı olasa da, kitabın kendisi sıkıcı değil.

16 Mayıs 2017 Salı

Okudum: Champollion'un Sırrı (Jean-Michel Riou)



Adı: Champollion'un Sırrı
Orj. Adı: Le Secret De Champollion
Yazar: Jean-Michel Riou
Fiyat: 16 tl

Büyük bir beklentiyle almışım bu kitabı. Okurken yaşadığım hayal kırıklığı ve ruh daralması, hep bundan.. Geçmişi anlatan 3 adam ve aslında olmayan bir şeyi sır diye yazıp birkaç yüzyıl bunu saklatıp sonra okutmaları..

Napolyon, Mısır'a ve dolayısıyla Doğu'ya ilgi duyuyordur. Mısır'a bir sefer düzenler. Bir çok bilgini ve askeri yanında götürür. Sefer sırasında ve Mısır'da kaldıkları süre içinde sık sık savaşırlar ve hastalıktan ölür çoğu. Mısır'da çeşitli kazılarla değerli yapıtları bulurlar. Birisi de Rosette Taşı'dır. Üzerinde Mısır dilinde ve Yunanca yazılar vardır. Çözemeyip kopyasını çıkarırlar. Taşı İngilizlere kaptırırlar ama kopyaları ellerindedir. Mısır dilini çözmek kolay değildir. Çünkü yüzyıllar önce o dile ait her şey yakılıp yok edilmiştir. Dili bilen de yoktur. Üzerinde yıllarca çalışırlar.

Sonra dahi bir çocuk bulunur. Her dili çabucak öğrenen değişik bir çocuktur, adı Champollion. Hiyeroglifleri çözmek için önce Kıptice'yi öğrenmesi gerekir. Öğretirler. Ama çocuğun başı dertten kurtulmaz. Sürekli hasta olur, krize girer. Kitapta sonlara doğru, çocuğun zehirlendiği ama buna direndiği yazılır. Neyse, çocuk Rosette Taşı'ndaki yazıları çözer ama kimseye söyleyemez. Büyük bir sır olarak kalır.

Böyle anlatılınca heyecan verici bir hikaye gibi geliyor ama okurken anlatım o kadar sıkıcı ve kopuk kopuk ki, 3 hafta süründü elimde. 3 ayrı kişinin mektuplarından öğreniyoruz her şeyi. 3'ü de farklı bir tarzda yaklaşıyor olaya. Çoğu zaman da olayı anlatırken, yazdıkları anlara dönüp, akışı bozuyorlar. En sinir olduğum şeyse, tüm kitap boyunca 'daha neler neler olacak ama bunları sonra anlatacağım' tadındaki cümleler.

Sır mı? Yok öyle bir şey..

4 Mayıs 2017 Perşembe

Okudum: Eczacının Kızı, Ressamın Çırağı (Charlotte Betts)




Adı: Eczacının Kızı
Yazarı: Charlotte Betts
Orj. Adı: The Apotheary's Daughter
Sayfa: 486
Fiyat: 16 tl

Kitabının dili çok akıcı, karakterler sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi. Eski Londra ise çok gerçekçi betimleniyor. Şehirde yaşanan veba hastalığı, çıkan yangın, insanların ölmesi, aşk.. Gözün önünde çok canlı bir şekilde gerçekleşiyor sanki. Bu konuda yazarı ve çevirmeni tebrik ediyorum. Ayrıca kapak da çok tatlı olmuş :)

Susannah, bir eczacının kızıdır. Babasına yardım etmektedir ve eczacılık hakkında hemen her şeyi bilir. Annesi doğum yaparken öldüğü için, Susannah evlenmekten kaçıyordur. Ama babası genç bir dulla evlenerek ona şok yaşatır. Üvey anne çok fena biridir, çocukları da en az onun kadar huysuzdur. Susannah çareyi evlenmekte bulur. Ama kocası görünenin aksine, hayırsız biridir ve tüm serveti yiyip bitirdikten sonra vebadan ölür. Susannah kocasının teyzesinin yanına yerleşir. 
Teyzenin bir de yeğeni vardır, Doktor Ambrose. Zamanla Susannah ile yakınlık kurar. Araya kafa karıştıran bir sürü şüphe, olay, felaket girse de sonunda Susannah ile evlenir. 
Kitap mutlu sonla bitiyor ama genelinde büyük acılar var. Yer yer ağlatacak kadar da etkileyici geldi bana.





Adı: Ressamın Çırağı
Yazarı: Charlotte Betts
Orj. Adı: The Painter's Apprentice
Sayfa: 493
Fiyat: 11 tl

Yazarın dilini sevdiğim için bu kitabını da aldım ve tesadüfen Eczacının Kızı'nın devamı olduğunu gördüm :) Güzel bir sürpriz oldu benim için. Zaten ilk kitaptaki karakterleri ve de akışı sevmiştim. O yüzden okurken zorluk çekmedim.

Ressamın Çırağı'nda hikaye 20 yıl sonrasından başlıyor. Yani Eczacının Kızı kitabının sonunda Beth doğmuştu ve Merryfields'ta işler yolundaydı. Bu kitapta ise Beth büyümüş, bir sürü kardeşi olmuş ve Merryfields mali zorluklar çeken bir yer haline gelmiştir. Beth gerçek babasını biliyor ama yine de William Ambrose'u baba olarak kabul etmiştir. Annesi hala eczacılıkla uğraşıyordur. Beth'in erkek kardeşi Kit, geleceği konusunda kararsızdır. Babası onun doktor olup, Merryfields işini yürütmesini ister ama Kit kan görmeye bile dayanamayan bir çocuktur. Babasına itiraz edemediği için durumu biraz karışıktır. Tam da bugünlerde Merryfields'a bir misafir gelir. Susannah'ın kardeşi Tom'un oğludur gelen, Noah. Beth yaşlarındadır ve mimarlık yeteneği vardır. Zaten bu yeteneği geliştirmek için gelmiştir İngiltere'ye. Bir süre Ambrose ailesiyle takılır, hatta Beth ile yakından ilgilenir.

Bu sıralarda Beth de Merryfields hastalarından biri olan ressam Johannes ile resim dersleri görür. Güzel bir resim yeteneği vardır. Özellikle çiçek resimleri çizmeye bayılır. Ama resim işinde ilerlemek için evlenmek fikrinden tamamen vazgeçmiştir. Zira çoluk çocukla uğraşırken resim yapamamaktan korkuyordur. Bir gün ansızın ressam ustası intihar eder. Adam zaten sorunludur. Beth büyük bir boşluğa düşmüşken Merryfields'a bir misafir daha gelir: Prenses Anne. Tabi başta kendi kimliğini gizler. Beth ile yakın arkadaş olurlar ve sırrını öğrense de bağlarını koparmazlar.  Prensesi oraya getiren piskopos, Beth'in ressamlığına hayran kalır ve onu kendi sarayında çalışması için iş teklifinde bulunur. Bahçedeki çiçeklerin resmini yapmasını ister. Beth baştan kabul etmese de sonradan oraya gidecektir.

Gerisini anlatmıyorum. Zaten çok akıcı ve sevimli bir hikaye. Yer yer üzüp, yer yer sevindiren şeyler var. Bir de o dönemin, 1600 lü yılların İngiltere'sinde olan olaylar var tabii ki. Zevkli bir okumaydı.

*Devam kitabı olduğu için önce Eczacının Kitabı okunmalı. Yoksa karakter kalabalığından dolayı bu kitap anlaşılmayabilir.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Okudum: En Derinde (Sabine Durrant)



Adı: En Derinde
Orj Adı: Under Your Skin
Yazar: Sabine Durrant
Fiyat: 10 tl

Polisiye olduğunu umarak aldım. Psikolojik Gerilim çıktı. İçinde polisiye namına cinayet var ama baş karakterin kendi kendine yaptığı konuşmalar o kadar sıkıcı ki, olayı kaçırtıyor insana. Sonlara doğru ne doğru ne yanlış, karışıyor.
Anlatım pek akıcı değil, zaten kitabı sıkıcı yapan da bu. Okurken rahatsız oldum hep, gerildim, sıkıldım, başım bile ağrıdı. Her polisiye de böyle darlanmam ama bu romanda sıkıntı var. Sonu da bir tuhaf bitiyor. Bir itiraf, hiç ummadığımız aslında ummamız gereken kişiden gelen bir itirafla. Olay çözülüyor da.. Neyse.