27 Aralık 2017 Çarşamba

Okudum: Bronz Kolye (Hüseyin Yurtsever)



Adı: Bronz Kolye
Yazar: Hüseyin Yurtsever
Sayfa: 237
Fiyat: 14 tl

Kitap tahminimden çok farklı çıktı. Arkadaki yazıdan çok değişik bir macera çıkacağını sanmıştım ama pek öyle olmadı. İçinde yine sürükleyici yerler olsa da tam sarmadı beni.

Doré arkeolojik bir araştırma için Türkiye'ye gelir. İstanbul'da gezinirken sokakta denk geldiği bir adam, kızın eline bir kolye tutuşturur ve ortadan kaybolur. Kolyede 3 halka vardır. Halkaların içinde şekiller.. Doré ne olduğunu anlayamaz ve araştırma yapacağı yer olan Didim'e gider. Orada (sanırım asistanlığını yaptığı) üniversiteden bir hocasıyla çalışacaktır, hoca Doré' den epey yaşlıdır. Ama kızın aklı/kalbi nedense hocasındadır. İlginç bir yaklaşım olsa da tercihlere karışmıyorum.
Kolyedeki şekillere kafayı takıp o yönde de araştırmaya başlar. Tabi bu süreçte uzun uzuun bilimsel/felsefik konuşmalar var. Bu konuları sevmediğim için çoğu yeri atladım. Belki de bu yüzden sarmadı kitap beni, bilemem.
Kolyenin gizemini ararken Kunter adında bir adamla tanışır. Sonrada bu adam Doré' nin ikiz kardeşi çıkacak. İkisinin de, bildiği aileleri aslında gerçek aileleri değilmiş. Oralar epey dramatik. Okurken üzüldüm. Ailenin aslında gerçek ailen olmadığını öğrenmek, sanırım insanı çok büyük bir boşluğa düşürür. Bunu hissettim okurken. Ama kızcağız hocasına tam açılamadan bitti kitap..

Kolyenin sırrına gelince. Doré' nin büyük büyük atalarından kalmıştır ve bildikleri tek şey, kolyedeki beş parçanın birbirinden ayrılmayacağıdır. Maalesef Doré' nin babası parçaları ayırıp, ikizlere taktığı için çocuklar ortadan kaybolmuş ve aile dağılmıştır.

25 Aralık 2017 Pazartesi

Akıllı Tahta Windows 8 (faz 2) Masaüstü Gelmiyor

Tahtayı açınca masaüstü gelemiyor, siyah ekranda bekliyor hep. Dokununca imleç geliyor ama mavi meşgul simgesi hep dönüyor. Simgeler, görev çubuğu vs hiçbir şey yok. Böyle olunca normal yollardan kapanmıyor da. Ya fişi çekmek gerekiyor ya da açma tuşuna uzun basmak. Alt + F4 de işe yaramadı haliyle.

Masaüstü öyle  siyah ekrandayken klavye takıp Win + R denedim olmadı. Ctrl + Alt + Del ve Ctrl + Shift + ESC de olmadı.

Bazı sitelerde masaüstünün yüklenmesini engelleyen virüslerden bahsedilmiş. Bu tahtaya da muhtemelen öyle bir virüs bulaşmış. Sağ Tık veya herhangi bir kısayol da işe yaramadı. Güvenli modda da açılmadı.

Başlangıçta F8 menüsüne basıp onarma seçeneklerine girdim. Sürücüyü komple temizlemeye basmadım, belki daha kısa sürebilirdi ama dosyaları kurtarma menüsünü işaretledim. Uzun sürse de tahta sıfırlandı. Açılınca Program Kaldırma listesinde zararlı bir dosya göremedim, D sürücüsünde de ne kadar gereksiz setup varsa sildim. Şimdilik çalışıyor bakalım..

24 Aralık 2017 Pazar

Okudum: Pegasus Sırrı (Gregg Loomis)



Adı: Pegasus Sırrı
Orj. Adı: Teh Pegasus Secret
Yazarı: Gregg Loomis
Sayfa: 440
Fiyat: 7,5 tl

Kapağındaki iddialı açıklamaya kanmamak gerek. Orta halli bir macera kitabı bu, hem de cep boy. Okurken çok sıkmasa da, bitsin artık dedim çok yerde. Sonu da güzel bitti.

Lang eski bir ajandır. İşinden erken emekli olup hukuk okumaya karar vermiş ve sonrasında avukat olarak hayatına devam etmiştir. Ama rutin hayatı, kız kardeşinin ve onun evlat edindiği oğlunun aniden ölmesiyle karışır. Kardeşinin en son ne yaptığı, nerelere gittiği ve neler aldığını araştırmaya başlar. İpin ucu bir tablo resmine varır. Meğerse resmin peşinde daha karanlık tipler de varmış. Resmin sırrını çözeyim derken, peşindeki adamları öldürmek zorunda kalır, kimisi de kendi kendini öldürür. Ama bu tuhaf cinayetler Lang'in üstüne kalır ve adamımız sahte kimliklerle Avrupa'ya kaçar.

Orada eski işinden bazı arkadaşlarını bulur ve yardım ister. Bu kovalamacada daha çook yardım görecektir. İşin içine kilise, rahipler ve tapınak şövalyeleri de girince ortalık epey karışıyor..

*Hades Sırrı kitabında olduğu gibi yine eski zaman yazıtlarından parçalar var arada. Onların da içinde açıklamalar var. Sürekli sayfalar arası geçiş yapmak ayrıca yordu beni. Cep boy okumak zor iş..

18 Aralık 2017 Pazartesi

Okudum: Kukla (Ahmet Ümit)



Adı: Kukla
Yazarı: Ahmet Ümit
Sayfa: 504

Eski bir kitap ama yeni geçti elime. Oldukça da uzun. Okurken pek çok yerde sıkıldım. Ama sonunu da merak ettiğim için bırakamadım. Tam olarak polisiye diyemem bu kitap için. İçinde dönemin siyasi akımları da var, bunun insanları nasıl etkilediği vs. Ama sonuçta bir cinayet de var. Keşke Komiser Nevzat da olsaymış :) O çabuk çözerdi işi.

Adnan bey gazetecidir ama artık mesleğinde gerileme dönemine girmiştir. İşe zorla gidip gelirken bir gün tesadüfen üvey kardeşi Doğan çıkar karşısına. Sonradan bunun tesadüf değil planlanmış bir rastlantı olduğunu anlayacaktır. Doğan 80li yıllarda siyasi akımlara kapılan bir gençtir. Hayatı çok farklı yönlere sürüklemiştir onu. Öyle ki birilerinin onu öldürme seviyesine kadar gelmiştir. Ölmeden önce de üvey kardeşine bildiği her şeyi anlatıp, ülkeye gerçekleri duyurmak ister. Bu yüzden Adnan'ın karşısına çıkar. Ama işler öyle göründüğü gibi değildir aslında. Doğan oldukça tehlikeli biridir. Birkaç gün sonra kendi arabasında yanarak ölü bulunur ama uzun süre kimse inanmaz öldüğüne. Dna raporunu beklerken başka önemli karakterler de dahil olur olaya. Birkaç kişi daha ölecektir ama olaylar çözüleceğine daha da karışacaktır. Çünkü Doğan efendi plan içinde plan yaptığı için işler çözülmez, daha da  karmaşık hale gelir.
Bu hengamede Adnan'ın hayatı da alt üst olur. İstemediği halde bu olaya bulaştığı için kendine, Doğan'a kısacası her şeye kızar ama yapacak bir şey yoktur. O içten içe uzun uzuuun cümleler kurarken, Doğan'ın planı da kendince işlemektedir.
Adnan'ın içsel konuşmaları beni benden alsa da yine de heyecanlı bir kitaptı diyebilirim. Sonunda da aslında kitap içindeki tahminlerden biri çıkıyor. Çok şaşırmıyoruz ama kurguyu beğeniyoruz.

4 Aralık 2017 Pazartesi

Okudum: Kırmızı (Ayşegül Atmaca)



Adı: Kırmızı
Yazarı: Ayşegül Atmaca
Sayfa: 296
Fiyat: 13 tl

Arka kapak yazısından etkilenip almıştım. Sanırım yazarın ilk kitabıymış. Konu olarak ilgi çekici, maceralı, heyecanlı diyebilirim. Bu yüzden hemen okuyup bitirme isteği duydum. 2-3 günde de bitirdim. Kitap güzel aslında ama bazı şeyler tam oturmamış ve yazımında sıkıntılar vardı. Akıcı kitaplara alışkın olduğum için cümle yapılarında yer yer rahatsız oldum. Bazı cümleler birbirine bağlanması gerekirken kısa kesilmiş, bazıları da çok uzun tutulmuş. Devrik cümleler de kimi zaman durduk yere bitiyor hissi verdi bana. Gramere bu kadar taktığımı bilmezdim ama biraz yordu bunlar beni..
Sinsi bir zengin (christian), dindar bir adamla bir anlaşma yapar. Türkiye'de onun için çok önemli bir şeyler arayıp bulacaktır. Bu iş için çok yüklü miktarda para bile alır. Ama yapacağı araştırmayı gizli tutmak için, tatil niyetiyle geldiğini söyler ve kendine bir tur rehberi ayarlar. Rehber aslında işinde çok iyi, bu alanda güzel eğitimler almış olduğu halde, Christian'a aşık olunca 16 yaşındaki bir ergene dönüyor. Kitapta kızın yaşına değinilmiyor sanırım ama 16 olmadığı kesin :) Adamın tüm aşağılamalarına rağmen bırakmıyor onu, acıdım çoğu yerde kıza.
Chris'in araştırması sebebiyle yolları Bodrum'a, Kapadokya'ya, Mardin'e ve Ağrı dağına düşüyor. Peşlerinde bunları takip eden kötü adamlar var. Niyetlerini hiç anlayamadım ama Chris'e çok gıcık oluyorlar. Chris de bunları atlatmaya çalışmıyor, aksine onları oyalamak için yanlış ipuçları bırakıyor ardında.  Araştırma devam ederken bir yandan iyi de tatil yapıyorlar. Denizde yüzmeler, yemekler, şaraplar.. Bir de nazar boncuğu yapan kadın var. Her yerde Chris'in karşısına çıkıp ürkütüyor adamı. Ama olaylara müdahale etmiyor. Sadece korkutuyor :) Chris'in araştırmasının ne olduğunu 200 lü sayfalarda anladım. Öncesinde değinildiyse bile hatırlamıyorum. Oradan sonra biraz daha netleşti konu. Ama adamın karakterindeki gel-gitler beni fazlasıyla gerdi.
Sonu hızlı bitiyor. Tüm kötüler ölünce rehber kızımız uzaklara dalıp gidiyor işte..

2 Aralık 2017 Cumartesi

Koton Parfüm - Pink Freesia



Koton Parfüm - Pink Freesia 14 ml.

Kokusu çok şekerli ve mayhoş. Kalıcılığı da fena sayılmaz.
Beğenerek aldım, çantada taşımak için boyu çok uygun. Özellikle kısa seyahatlarde ağır şişeleri taşımaktansa bununla idare ediyorum.
Şekerli kokuları sevmeyenlerin koklamasını tavsiye etmem, oldukça baygın kendisi :)
10 tl idi.

1 Aralık 2017 Cuma

Okudum: Perslerin Kayıp Ordusu (Paul Sussman)



Adı: Perslerin Kayıp Ordusu
Yazar: Paul Sussman
Orj. Adı: The Lost Army of Cambyses
Sayfa: 496
Fiyat: 10 tl

Yine çöldeyiz. Her yer kum, fırtına.. Birkaç bin yıl önce Kambises'in ordusu çölde fırtınaya yakalanır ve kocaman ordu öylece kumların altında kalır.
Günümüzde bir arkeolog bu orduyu ararken bir kaç savaş eşyası bulur ve bilmesi gerekenlere iletilir. Ama yolda ölür zavallı.
Mısır'ın başka bir kentinde arkeolog bir baba, kızıyla buluşmak için havaalanına gidecektir. Ama gidemez. Çünkü elinde bulunan nadide bir kalıntı yüzünden kötü kişiler peşindedir. Kızı havaalanında saatlerce bekleyip evine geldiğinde babasını çoktan ölmüş şekilde bulur. Evi de birileri karıştırmıştır ve  bu kızın kafasını fena karıştırır.
Ölen arkeoloğun zampara arkadaşı Daniel, kıza kendini bulması için bir not yazar. Meğer eski sevgililermiş, kavuşmaları fazla öfkeli olur. Birlikte kızın babasının evindeki o önemli antik nesneyi bulurlar. Tam olarak evde değil de biraz uzağında bulunur. Nesne bir duvarın parçasıdır ve ancak o duvara geri konulduğunda anlamlı bir yazı oluşturacaktır. Duvarı da bulmaları gerekecek tabii..
Bir yerlerde aşırı dinci bir grup da bu antik parçanın peşindedir. Bu parça onları Perslerin kayıp ordusuna götürecektir. Oradan çıkacak malzemeleri satıp, silah parasına dönüştüreceklerdir.
Mısırlı bir polis, abisinin bu aşırı gruba katılıp öldürülmesiyle yıllarca üzülmüştür. Ama etrafta birbirine benzeyen şüpheli cinayetler arttıkça kendini, bu kayıp ordunun peşindeki insanları kovalarken bulur.
Kayıp ordu bulunur. Dev hortumlarla kumu çekip kazarlar. Oralar oldukça ilginç. Ama daha da ilginç olanı görünenin göründüğü gibi olmamasıdır. Çok kişi ters köşe yapacak bu romanda. Şaşırdım doğrusu.

Karakter ismi vermekten özellikle kaçınmadım, öyle gelişti nedense :)

26 Kasım 2017 Pazar

Avon Luxe Volume Extravagance Mascara Siyah



Avon Luxe Volume Extravagance Mascara Siyah 7 ml.

Alalı çok oldu ama kullanmaya yeni başladım. Fırçası güzel de benim kirpiklerim kısa ve cansız olduğu için 5 kat sürmem gerekiyor. Yeni açtığım için topaklanma dökülme yok, şimdilik.
Kendinden çok üstündeki çiçekleri sevdim diyebilirim.
O zamanlar 19 tl ye almıştım.

20 Kasım 2017 Pazartesi

Okudum: Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır 1-2 (Ahmet Şerif İzgören)



Adı: Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır
Yazar: Ahmet Şerif İzgören
Sayfa: 161

Ahmet Şerif İzgören'nin birkaç videosunu izlemiştim. Ama ilk defa bir kitabını okudum. O da tesadüfen. Kitap bir arkadaşımın, masada duruyordu. Benim de boş vaktim vardı. Bir bakayım dedim, 50 sayfa okumuşum. Başlamışken bitireyim dedim.
Kitap sohbet havasında, hiç sıkmıyor. Hayattan, deneyimlerden, bazen komik şeylerden bahsediyor. Kişisel gelişim tarzı kitapları sevmezdim ama bu kitabı severek okudum. Bir şeyler öğrendim mi? Tam olarak öğrendim diyemem. Kitap bilgi kitabı değil. Amacı öğretmek değil. Fark ettirmek.
Ve ben pek çok şeyi fark ettim. Mesela bugüne kadar ortalama bir hayatım olduğunu düşünürdüm. Ama şimdi çok daha harika bir hayatım olduğunu anladım diyebilirim.
Yolunda gitmeyen şeyler varsa ya da her şey çok tekdüze gelmeye başladıysa, tam da o anda bu kitap okunmalı. Farkındalığı arttıran bir özelliği var. Tam da gerektiği vakitte karşıma çıkması da oldukça güzel bir tesadüf oldu benim için :)



Adı: Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır 2
Yazar: Ahmet Şerif İzgören
Sayfa: 186

Toplu kitap siparişi için etrafımdakileri yoklarken birisi bunu da eklememi istemişti. Kargo bana gelecek madem, okuyup öyle vereyim dedim sahibine. İlk elden okumuş da oldum :)

İlki gibi yine sohbet havasında ilerliyor kitap. Ahmet Şerif İzgören yine güzel anılarıyla bizimle. Zaman zaman güldürüyor, bazen de hüzünlendiriyor, özellikle sonunda gözlerim doldu.  Daha önce de belirttiğim gibi öğretici bir kitap değil, hayata ve insanlara dair farkındalığımızı arttırıcı şeylerle dolu. 

19 Kasım 2017 Pazar

Okudum: Simonetta'nın Bademleri (Marina Fiorato)



Adı: Simonetta'nın Bademleri
Yazar: Marina Fiorato
Orj. Adı: Madonna of the Almonds
Sayfa: 338
Fiyat: 12 tl

Yazarı Botticelli'nin Sırrı kitabıyla tanımıştım. Dilini ve anlatım tarzını sevdiğim için diğer kitaplarını da aldım. Tabii çevirmenin hakkını da yememek lazım. Simonetta'nın Bademleri, kitap ismi olarak gülünç de olsa okuyunca çok etkileyici ve sürükleyici bir kitap. Neredeyse 4 günde bitirdim ama vaktim olsaydı daha kısa sürerdi. Biraz tarihi, biraz aşk, biraz da macera romanı diyebilirim.

Simonetta, çok küçük yaşta evlenir. Varlıklı bir aileye karışır ve neredeyse gününü gün eder. Kocası savaşa giderken bütün servetini de götürür ve savaşta ölür. Simonetta dul ve fakir kalır. Güzelim malikane satılmasın diye iş arar. O sırada da Vinci'nin bir öğrencisi (Bernardino Luini) yakınlardaki bir kilisede duvarlara resim yapmaktadır. Çizeceği Meryem Ana figürleri için kendisine model ararken Simonetta ile karşılaşır. Aslında hemen aşık olur ama o sıralarda fazla hovarda bir adamdır ve kimseye bağlanmaya niyetli değildir. Zaten Simonetta da modellik teklifini kabul etmez. Ama sonra mecbur kalır.
Simonetta borçlarını ödemek için modellik yaparken bir yandan da bir yahudiden borç alır. Adam başta güvenilmez bir tiptir ama sonra iyi biri olduğunu anlayacağız. Adamın başına çok kötü şeyler gelecek bu arada.
Modellik sırasında çok da kötü olmayan bir durum sonucunda bizim ikilinin yolları ayrılır. Birkaç sene uzak kalırlar. Luini bambaşka bir manastırda duvar resimleri çizerken, Simonetta da aşkın acısıyla ve badem ağaçlarının kesilmesinden korkmasıyla bir şey icat eder. Badem özünden bir likör. Kadın yaparken gözümde canlandı resmen :)
Sonrası kitapta. Ölen kocanın, ölemeyip başka bir yerde hayata tutunması da ayrı bir heyecan..
Mutlu sonla bitiyor tabii ama herkes bir şekilde acıyla yüzleşiyor..

15 Kasım 2017 Çarşamba

Okudum: Aeden Bir Dünya Hikayesi (Azra Kohen)


Adı: Aeden
Yazar: Akilah Azra Kohen
Sayfa: 609

Kitap çok pahalı olduğu için alamamıştım, bir okul kütüphanesinde denk geldi ve okudum. Kapak tasarımı ve sayfa kenarları çok hoş ayrıca :)

Yazarın önceki kitaplarını okuduğum için (Fi, Çi ve Pi) diline alışkınım o yüzden okurken sıkıntı çekmedim. Ama ilk kez okuyacaksanız, sakin kafayla okuyun derim. Zira uzun cümleleri anlamak ve anlamlandırmak yorucu olabilir. Başlarda 20-30 sayfa zor oldu. Kim, nerede, ne yapıyor derken bir süre sonra alıştım. İyi ki de bir kenara bırakmamışım, çok sevdim. Hepsini özetlemeyi çok isterim ama yapmayacağım, baştan sona okunması gerekiyor bu kitabın. Tam olarak sınıflandıramam ama kitabın fantastik bir yanı da var diyebilirim.

Numi Dünya gezegeninde doğmuş bir kızdır. Ne şekilde Aeden'e geldiğini anlayamadım. Ama Aeden'deki insanlardan biraz farklı. Dış görünüş, düşünme yapısı, tavırlar vs.. Aeden, Dünya'ya epey uzak bir gezegen ve bana nedense Avatar filmindeki Pandora'yı anımsattı. Gözümde canlandırırken oradan yararlandım. Aeden'deki hayat çok güzel, doğası bile çok çekici. Oraya gidesim geldi.

Numi'ye bakan ailenin büyük oğlu var adı Sonje. Numi ile ikisi sürekli tartışan, didişen ergenler gibi. Atışmaları bile tatlı. Ama birbirlerinin kıymetini pek bilmiyorlar. Adını koyamadıkları şey gurur. Kitapta neredeyse hiç adı anılmayan duygu bu. Kendi kendilerine tahmin yürütüp küseceklerine biraz konuşsalardı belki Aeden'i terketmeyeceklerdi. Ama o zaman romanın anlamı kalmazdı :)

Birlikte Dünya'ya inip, oraya hapsolup, oradaki kaosu dindirmeleri kolay olmayacak. Devamı olur umarım..

Oriflame The One Ruj - Taupe Delight




Oriflame The One Ruj - Taupe Delight

Rujun rengi çok hoş. Bordoculara açık gelebilir belki ama bu ton çok güzel duruyor. Kırmızı gibi rahatsız etmiyor, tatlı bir canlılık veriyor. Elimde az ve çok sürülmüş hali var. Hafif bir parlaklığı olsa da rahatsız edici değil. Kokusu da yok gibi, çok çok az. Fiyatını bilemiyorum, hediye gelmişti.

Bu ruju Pastel'in 24 numaralı rujuyla karşılaştıracağım. Renk olarak çok yakın kendisine. Ama kalıcılık olarak Pastel 24 çok daha iyi. Taupe Delight çok kalmıyor, bir şeyler yiyip içince hemen yok oluyor.

Avon Christian Lacroix Bijou Edp 50 ml.


Avon Christian Lacroix Bijou Edp 50 ml.

Katalogtan beğenerek almıştım. Aslında kokusu baya güzel ama nedense sıkınca pek sevmedim. Böyle sıradan bir koku gibi geliyor. Kalıcılığı pek iyi değil. Little Black kokusu gibi.
Pahalıydı da 45-50 tl arası.
Gerçeğini koklayarak almak en mantıklısı, parfümler için..

5 Kasım 2017 Pazar

Okudum: Saklı Vaha (Paul Sussman)



Adı: Saklı Vaha
Orj. Adı: The Hidden Oasis
Yazar: Paul Sussman
Sayfa: 526
Fiyat: 10 tl

Mısır ve tanrılarını konu alan kitapları sevdiğimden bu da ilgimi çekti. Ama çok harika bulmadım. İsimler karışık olduğu ve olaylar çok hızlı aktığı için takip etmekte zorlandım diyebilirim. Yarısına geldiğimde anladım kimin kimden niye kaçtığını :)

Dağcılıkla uğraşan bir bayanın ablası Mısır'da ölür. Hastaymıştır zaten ama kız kardeşi onun öldürüldüğünü düşünür. Ablası Mısır'da bir çeşit araştırmacı gibi bir şeydir. Çöl tutkunu, evet. Malum kız kardeşimizin adı Freya. Okurken kendisine hep Feraye dedim o da ayrı :) Freya cenaze için Mısır'a gider. Orada bazı şeyler dikkatini çeker. Ablasını kimin öldürdüğünü bulmak için uğraşırken kendini bambaşka bir olayın içinde bulur.
Meğerse çölde kimsenin bulamadığı gizli bir vaha varmış. Herkes bunu arıyormuş. Ama arayanın bulmayacağı şekilde gizlenmiş bu vaha. Ne barındırıyor bilmiyorlar ama bu vahaya 20 kusür sene önce bir uçak düşmüş. (bir antonov, uçaklar içindeki favorim) Bu düşen uçakta, birkaç ülkenin siyasi açıdan birbirine girmesine neden olacak derecede yüklü bir kaç kilo uranyum olduğunu da öğrenirler. Her türlü kuruluş bu uranyumun peşinde. Freya da bedevilerin kendisine çölde bulup getirdikleri fotoğraf makinesi ve film rulosuyla işin içine dahil olur. Makineden çıkanlar vahaya ait resimlerdir. Ama yolunu kimse bilmiyor. İpuçlarıyla adım adım bulacaklar orayı. Tabi yardım görecek, bir Mısırbilimciden. Adam eski ajan çıkıyor ilerleyen bölümlerde.
Okurken kötü bellediğimiz adamlar sonradan melek oluveriyor, baştan kendini iyi tanıtanlar da sonradan dönüveriyorlar. Kimsenin sağı solu belli değil burada.
Ve tabii ki o meşhur vahayı bulacaklar. Keşke bulmasalardı..

Yer yer sıkıp, kafayı karıştırsa da ortalama bir macera kitabı. Yoğun zamanlarda okunmamalı.

25 Ekim 2017 Çarşamba

Okudum: Evliya Çelebi ve Ahit Sandığı (Sultan Polat)



Adı: Evliya Çelebi ve Ahit Sandığı
Yazar: Sultan Polat
Sayfa: 429
Fiyat: 14 tl

Yazarın ilk kitabıymış. Çok başarılı buldum şahsen. Dili çok akıcı, konuşmalar çok samimi, yer yer güldüm, anlatım güzel, konu maceralı, heyecanlı, hızlı okutuyor kendini. Kısacası sevdim.

Sultan Murat Han, Osmanlı'nın geleceği için bir şey düşünür. Ve iki güvendiği adamı bir göreve yollar. Birisi Sancar Bey'dir. Tehlikeden gözünü sakınmayan güvenilir bir dosttur. Öbürü ise seyahatleri her şeyden çok seven ve şifre çözmede son derece iyi biridir, adı da Evliya Çelebi.
Görevleri tehlikelidir. Uzun zamandır kayıp olan Ahit Sandığını bulup, payitahta getirmek. (Musa'nın tabletlerinin olduğu sandık) Ama yolları uzundur ve düşmanları çoktur. Tapınak şövalyeleri de bu sandığın peşindedir ve tabi Mısır hazinelerinin de. İki yoldaşımız biraz didişerek yola çıkarlar. Onların atışmaları bile güzel geliyor okurken :)
Güneydoğuya gidip, sandığın en son bulunduğu yerden aramaya başlarlar. Tabi gittikleri yerde sır koruyucular vardır. Onları bulup sonraki şifreye gitmeleri gerekir. Koruyucuların birbirlerinden haberi yoktur. Hepsi sırları babalarından alıp yeni nesle aktarmışlardır. Sadece bir gün gerçekten sırrı arayan kişi geldiğinde konuşmak üzere herkesten saklarlar.
İki yoldaşımız yollarına devam ederken çok badire atlatırlar. Ama her gittikleri yerde halka karışıp, anlattıkları hikayeleri dinlerler. Çoğu efsane olsa da efsaneyle gerçeği ayıklamayı öğreneceklerdir.
Bazen başları gerçekten derde girer ama bir yerlerden hep yardım görürler. Bazen de güvenilen insanlar hainlik eder.  Hepsi bu yolculuğa ayrı bir tat katar.
Ayrıntılara girmiyorum, kitabın tadını kaçırmak istemem. Tarihi romanlara meraklı olanlar bence bu kitabı da seveceklerdir.

*Okurken aklıma nedense National Treasure filmleri geldi. Konu tabii ki aynı değil ama işleyiş benzer olduğu için sanırım :)
** Ayrıca Süleyman'ın yüzüğünden bahsedilirken de Yüzüklerin Efendisi'ne gittim. Tabii ki alakası yok :)

21 Ekim 2017 Cumartesi

Okudum: Karun ve Anarşist (İskender Pala)



Adı: Karun ve Anarşist
Yazar: İskender Pala
Sayfa: 317

Ödünç alarak okudum. İskender Pala'nın kendine has tarzını seviyorum, bu yüzden çok merak ettim bu kitabı da. Anlatım güzel, akıcı. Baştan bi 20-30 sayfa konuya adapte olurken sıkıldım biraz ama gerisi gayet sürükleyiciydi. Özellikle bazı yerler çok duygusaldı, zaman zaman gözlerimi yaşarttı diyebilirim.
Konusu hem geçmiş zamanda (M.Ö. 500 ler) hem de günümüze yakın bir tarihte geçiyor (1980-1990 civarı) M.Ö. 500 lü yıllarda altın işiyle uğraşan 3 arkadaşla başlıyor önce. Altın üretilen yerde bayan bir usta var adı Namirek. Yanında da kızı çalışıyor Edusa. (çok düşündüm acaba bu kız Medusa olur mu diye de yok öyle birşey tabii ki :) ) Bahsi geçen 3 arkadaş da bu kızcağızı seviyorlar. Hepsi ayrı bir hevesle istiyor kızı. Ama işler yolunda gitmiyor hiç. Zamanın Aslan Kralı Krezüs, kahinlere baktırıyor ülkesinin geleceğini. Etraf kahin dolu, hangisine inanacağını bilemiyorlar ama kraliçenin aklıyla onu da buluyorlar. Neyse kahinin söylediği üstü kapalı kehaneti, kral kendi kafasına göre yorumluyor. Bu yoruma göre de Pers kralı Keyhüsrev'e savaş ilan ediyor. Keşke barış ilan etseydi..
Savaş sırasında ileri görüşlü vezir ölüyor. Keşke ölmeden onu bir dinleselerdi. Neyse onu gömerken bizim 3 arkadaşın araları açılıyor. Aslında araları Edusa yüzünden açılıyor da olay o mezar yapma zamanına denk geliyor. Kufu, Mehte'yi öldürüp, suçu da Halludas'a atıyor. Zavallıcık ne çekecek onun olmayan suç yüzünden.  Savaşın sonucunu da söyleyeyim, Aslan Kral kibriyle yeniliyor.

1980 li yıllarda fakültede bir resim atölyesinde bayan bir hoca var adı Keriman. Yanında da kızı var aynı zamanda öğrencisi. Adı Asude. Tabi 3 arkadaş da var bu atölyede resim dersi alan.  (isimlerin tersten olması çok hoş bir ayrıntı) Yine bu 3 arkadaş Asude'ye vurgunlar. Hepsi ayrı bir hevesle. Ama dönemin siyasi hareketlerinden ötürü hepsi ayrı bir karmaşanın içindeler. Ama gelişmeler benzer şekilde akıyor, tabi daha acımasız olarak. Ufuk, kendi hırsı ve cin fikirleriyle arkadaşı Ethem'i öldürüyor ve suçu Sadullah'ın üzerine atıyor. Çok adice. Sadullah hapislerde çürüyor bu suç yüzünden. Dönemin katı işkencelerine maruz kalıyor. Hepsi bir yana, Ufuk, Asude ile evleniyor ama çok zarar veriyor kıza, kendine, herkese. Sadullah hapisten bir şekilde kurtuluyor ama ellerini eskisi gibi kullanamayacak şekilde işkenceye de uğruyor. Sonra Uşak'taki müzede Karun'un hazinesinden çıkanlara bakarken anlıyor, tarihin hep benzer şekilde tekerrür ettiğini..

Biraz acıklı, biraz siyasi, biraz tarihi ama güzel bir roman..

13 Ekim 2017 Cuma

Okudum: Evrenin Ötesi, Bir Milyon Güneş, Dünyanın Gölgesi (Beth Revis)



Adı: Evrenin Ötesi
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: Across The Universe
Sayfa: 408
Fiyat: 12 tl

İçinde uzay geçen kitapları pek sevmem. Ama bu seri için pek çok yerde güzel yorumlar okudum. Okuyanlar hiç pişman olmamışlar. Nitekim ben de olmadım. Yazarın dili akıcı, olayı güzel işlemiş, merak ettiriyor ve pek çok yerde heyecanlandırıyor. Duyguları güzel aktarmış, üzüntüyü, donmayı, yalnız hissetmeyi.. Yani okurken sıkmıyor, bu yüzden 3 günde bitirdim.

Amy'nin anne ve babası yeni bir gezegene gitmek üzere kayıt olurlar. İkisinin de meslekleri iyidir ve yeni gezegende lazım olacaklardır. Ama kızları Amy'yi de yanlarına almak isterler. Amy sıradan bir öğrencidir, önemsizdir ama yine de o da gemiye alınır. Bunlar ailecek donma ünitesine konur. O donma anlarını çok gerçekçi anlatmış. Hatta Amy'nın zihni ara sıra açılıp rüya görüyor, o bile tuhaf  bir his veriyor. Planlar uzay gemisinin 300 yılda yeni gezegene varması üzerine ama işler pek yolunda gitmez.
Yolculuktan birkaç yüzyıl sonra gemide tuhaf olaylar yaşanmaya başlar ve idare değişir. Bir yönetici vardır adı Bilge. Bir de Çırak vardır. Bilge'nin öğrencisi, sonraki jenerasyonun lideri olacaktır. Uzun yıllar bu düzeni korurlar. Gemide çeşitli sınıflar var. tip olarak herkes birbirine çok benzese de bilim adamı, sanatçı, çiftçi gibi gruplara bölünmüşler. Hepsinin kafa yapısı başka. İçtikleri suya ilaç koyup halkı pasifleştiriyorlar. Kafası çalışması gereken kişilere de deli teşhisi koyup başka bir ilaç verip normal seviyede kalmaları sağlanıyor. Düzen biraz tuhaf ama okudukça alışıyoruz :)
Neyse, Amy planlanandan 50 yıl erken uyandırılır. Kendisini kimin uyandırdığını uzun süre bulamaz. Gemide büyük yalnızlık çeker. Dünyayı özler, gökyüzünü, güneşi. O özlerken ben de özledim, o kadar inandırıcı özlüyor.
Bilge, Amy'yi bir bela olarak görüyor. Çünkü kızın dış görünüşü çok farklı. Gemi halkı esmer, koyu renk saç ve gözleri olan bir gene sahip. Kızda kızıl saçlı, yeşil gözlü bir ucube :) Ona öyle diyecekler bir süre. Bilge'ye göre farklılıklar kargaşayı tetikler, bu da çatışma yaratır. Çırak buralarda Bilge'den farklı görüşlere sahip ama pek çaktırmıyor. Bir gün Bilge'yi öldürene kadar. Zaten olaylar ondan sonra canlanıyor. Meğerse bunlar 300 den fazla senedir yoldalarmış, geminin motoru uranyumu dönüştüremeyip sürekli yavaşlıyormuş. Varmaları da daha birkaç yüzyıl daha sürecekmiş. Bunu duyan gemi halkı çıldırmasın diye ilaçla sakinleştiriliyormuş hep. Ortalık fena karışacak yani :D




Adı: Bir Milyon Güneş
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: A Million Suns
Sayfa: 424
Fiyat: 13 tl

2. kitap daha sürükleyiciymiş, bir buçuk günde bitirdim. Gemide olaylar öyle hızlı akıyor ki, okurken yetişemiyorum.
Çırak'tan önce Bilge adayı malum, öldü sanılan ama aslında kaçak olarak yaşayan Orion, ortaya çıkar. Bir sürü planı ve deli fikri vardır. Herkesten çok şey biliyordur. Ama pek konuşturmazlar onu, yeni donma haznesine atıp dondururlar. Yaşlı Bilge de, halkını uyuttuğu Phydus adlı ilaçla öldürülür. Çırak artık halkı uyutmak istemez ve herkesi özgür bırakır.
Sorunlar orada çıkmaya başlar. Yiyecek dağıtımı azalır, üretim düşer, kavgalar, ufak isyanlar artar. Çırak halkını yönetememeye başlar. tüm bu sorunlarla uğraşırken dünyalı Amy, başka bir bilmecenin peşindedir. Orion donmadan önce Amy için bir ipucu bırakır. Amy her ipucuna ulaştığında Orion'un bir videosunu da bulur. Orion ilk videoda gerçeği söyleseydi kitap bu kadar uzun olmazdı eminim :) Ama ipuçlarını değiştiren biri var gemide. Bu yüzden Amy'nin işi kolay olmuyor. Geminin donma katında bir silah bölümü buluyorlar. Yeni dünyada lazım olursa diye konulmuş. Burası tehlikeli çünkü ilerleyen zamanlarda orada bomba çalınıyor ve geminin en önemli yeri bombalanıyor.
Bu sırada Çırak astronot kıyafetlerini keşfediyor ve geminin dışına çıkıp bozuk olan yeri görmek istiyor. Ama gemi bozuk değil. Aslında gemi yolda bile değil. Centauri-Dünya gezenine varmış ve öylece bekliyor gemi. Çırak gezegeni karşısında görünce şok oluyor ve bunu tüm halkına gösteriyor. Gemi tam indirmek üzerelerken Köprü katı bombalanıyor ve inemiyorlar.
O sırada doktor çıkıyor piyasaya. Orion'a deli gibi sadık, Çırak'ı kabul etmiyor ve Orion'ı çözdürürken işler karışıyor. Sonrasında Amy bahçedeki havuzun dibinde bir kapak buluyor. Geminin maketinden aslında donma katının çok ayrı bir bölüm -bir mekik- olduğunu çözüyorlar. O kapaktan inip, mekiği gemide ayırıp yeni gezegene inebilirler. Burada kitap bitiyor.

Bir tahminim var, yeni gezegenin aslında yeni olmadığı yönünde. Bunlar bence dünyadan bir milim bile öteye gidemediler. Çırak'ın gördüğü 2 güneşten biri de ay diye düşünüyorum, bakalım ne çıkacak..



Adı: Dünyanın Gölgesi
Yazar: Beth Revis
Orj. Adı: Shades of Earth
Sayfa: 461
Fiyat: 12 tl

Son kitabı da 1,5 günde bitirdim. Bu da diğerler gibi sürükleyici. Ama bir yerde dayanamadım ve son sayfayı okudum. Keşke okumasaydım, daha fazla heyecanlanırdım. Sonunu bilince pek bir anlamı kalmıyor işte.

Yeni dünyaya iniyorlar. Biraz apar topar bir iniş ama sonuçta bir iniş. Tüm donmuşları çözüyorlar ve Amy'nin babası liderlik yapmaya başlıyor. Bizim Çırak'ı, tabiri caizse, pek sallamıyor. İnerlerken onlara birşey çarpmıştı, bir hayvan. İndikleri gibi Çırak'a saldırıyor zaten. Öldürmüyor ama korkunç bir yaratık. Tabi sadece o değil, daha da kötüsü var o gezegende. Zamanla tanışacaklar.
Su kaynağı ararken harabe evler buluyorlar. Tıpkı dünyadaki gibi beton binalar. İnsanlar tarafından yapılmış ama terkedilmiş, boş. Gezegende insan varsa bile henüz görünmüyor.
Oraya alışmaya çalışırken gizemli ölümler meydana geliyor. Her hece biri ölüyor veya yeniyor mesela. Amy ve Çırak etrafı gezerken değişik bir merkez buluyorlar. bir çeşit hava alanı. Orada bazı sırlar çözülüyor. Meğerse Godspeed oraya inemeden Dünya'dan başka bir koloni gelip yerleşmiş oraya. Ama işler ters gitmiş ve ölmüşler. Bu kadarı bile büyük şokken devamı daha da korkutucu oluyor.
Merkezde bir mekik var, uzay istasyonuna giden. İnsanların yarısını bindiriyorlar gemiye ama daha yola çıkamadan zehirli gazdan ölüyor insanlar. Amy'nin annesi de ölüyor bu sebeple. Sonra Çırak, o mekiğe atlayıp Godspeed'e gidiyor. Orion'un son ipucunu bulmaya. Bu arada Orion onlarla donmuş olarak inmişti yeni dünyaya. Onu unutuyorlar ve zavallım öylece çözülüyor. Tabi pek yaşamıyor.
Godspeed'de tüm gerçekleri öğrenen Çırak izlediği videoyu Amy'e gönderiyor. Ama ona izletirken işler hiç de yolunda gitmiyor aşağıda. Meğerse Godpeed 300 sene sonra gezegene varınca Dünya'yla iletişime geçmiş. Ama inmeden Dünya'dan bir ekip göndermişler ve onlardan önce inmiş o ekip. Hatta şu belalı Phydus'u da o ekip getirmiş. Godspeed halkını bu zehirle köleleştirmek istemişler ama kaptan izin vermemiş ve inişi yasaklamış. Bilge sistemini başlatmış. Ve nesiller ilerledikçe bu bilgiler/geçmişleri kaybolmuş.
Sonunda herkes Dünya'nın bu pasifleştirme tavrından nefret ediyor. Amy'nin babası da ölüyor ve hatta Amy'i de bir iğneyle hibritleştiriyorlar. Kızın gözleri dahil pek çok şeyi değişiyor.
Çırak'a ne mi oluyor... Sakat kalmasa bari :)

*Godspeed içinde geçen bölümler bende ufak bir kapalı alan fobisi yarattı. Darlandım diyebilirim :)
*Kitabı okurken aklıma hep şu film geldi: City of Ember yani Sihirli Şehir. Mantık olarak bu kitapla aynı değil tabii, orada uzay yok mesela. Ama geçmişini unutan ve nereye gideceğini bilmeyen bir halk var. İzlenmesi gereken yolu, bulmaya çalışan insanlar var. Her ne kadar bir çocuk filmi de olsa.. Film 2008 yapımıymış, bu kitaplardan ilki de 2010 yılında basılmış. Kimbilir belki de yazar, bu filmi izlemiştir :)

Sonuç olarak bu seriyi sevdim.

10 Ekim 2017 Salı

Okudum: Hades Sırrı (Gregg Loomis)



Adı: Hades Sırrı
Yazar: Gregg Loomis
Orj. Adı: Gates of Hades
Sayfa: 439

Kitap elimde 1 ay süründü. Sıkıcı olduğundan değil, vakit bulup okuyamadım. Süre uzayınca konudan da koptum haliyle. Ama okurken sıkılmadım, orta halli bir polisiye diyebilirim. Her şeyden anlayan süpersonik bir başkahraman, onun büyük acısı (eşinin kaybı), yeni mükemmel bir kadın ve bolca saçma olay :D
Jason bir limanda zengin bir adamı teknesinde öldürmekle görevlidir. Bu görev sırasında iş arkadaşını kötü bir şekilde kaybeder (ölür) Sonra oralardan kaçar ama öldürdüğü adamın arkası sağlamdır ve Jason'ın peşini bırakmazlar. İşin içinde Ruslar var ve bir çeşit etilen gazı yayan tuhaf bir oluşum var. Bunu uzun süre Jason da çözemiyor. Zaten bu yüzden volkan bilimci kadınla Maria'yla tanışıyor, sonra da kopamıyorlar.
Kitabın başındaki olayda iş arkadaşını beceriksizce kaybedişi Jason'ı gözümden düşürdü. Sonrasında baya iyi bir katil profili oluşturuyor yazar ama ilk intiba yerlerde. O yüzden orta halli bu kitap. Sıkmıyor tamam ama işlenen olayda bile bir gariplik var. Gazı verip insanları bayıltıp öldürüyorlar, tamam ama sebep ne? Kötü adamların neden bu kötülüğü yaptığını, kitap bitti hala anlayamadım. Bir de bu kötüler ABD başkanını öldürmeye kalkıyorlar..
Sonunda kötüler öldü, Jason ve Maria da kavuştu evet.

*Kitabın adında Hades geçiyor, ona hiç değinmedik. Kitapta eski bir günlükten alıntı var. Severenus Tanctus. Bu kişi ölen babasına bir soru sormak için yeraltına iniyor. Hades'le karşılaşmasa da orada Yunan mitini çağrıştıran şeyler oluyor. Nehirden karşıya geçme, kayıkçı, Charon fln.. Günümüzde de Jason ve ekibi o tuhaf gazları bulmak için volkanik yapıları ararken bazı mağaraları araştırmaya gidiyorlar. Oralardan biri eski Yunan kalıntılarının olduğu yermiş. Yani Severenus'un geçtiği yerden onlarda geçiyor. Tabi farklı bir amaçla.. Buradan yordamla kitap Hades Sırrı oluyor. Ben olsam öyle bir ad koymazdım, neyse..

27 Ağustos 2017 Pazar

Okudum: Gömülü Sırlar (Joseph Finder)




Adı: Gömülü Sırlar
Orj. Adı: Buried Secrets
Yazar: Joseph Finder
Sayfa: 396
Fiyat: 10 tl

Kitabın dili akıcı, hızlı okunuyor. Konu da sürükleyici, hareketli bir kovalamaca. Beğenerek okudum, yaklaşık 3 günde de bitirdim.

Zengin bir yatırımcının ergen kızı Alexa, bir gece barda arkadaşıyla eğlenirken kaçırılır. Kızdan haber alamayan babası polise başvurmak istemez, karıştırdığı işler yüzünden. Yakın bir arkadaşının oğlu olan Nick'i arar ve ondan yardım ister. Nick kızı neden kaçırdıklarını sorar ama öğrenemez. Baba sırlarla doludur. Kızın üvey annesi de öyle. Yine de Nick, Alexa için uğraşmayı seçer.

Nick zamanında hükümet için çalışmış biridir. Pek çok ülkede ve makamda tanıdıklarından yardım alarak, buna FBI da dahil, kızı bulmaya çalışır. Araya bir sürü engel de girer tabi. Nick'i takip edip bir ara öldürmeye de çalışırlar ama adamımız tabii ki sağ kurtulur.

Kaçırılan kızın başına gelenler de çok kötü. Psikopat bir katilin elindedir. Adam kızı bir tabuta koyar ve ıssız bir araziye gömer. Tabuta hava alsın diye bir hortum da bağlar. Tabutta bir kamera vardır ve kızı ara sıra tehdit için ailesine bu yolla gösterir. Kapalı alan fobim yok ama bu kitabı okurken oluşmaya başladı. Tabut içi atmosferi çok gerçekçi anlatmış yazar. Kıza gerçekten üzüldüm. Olay bir kurgu da olsa yine de üzücü.

Kitabın sonunda kız tabii ki kurtarılıyor :)

24 Ağustos 2017 Perşembe

Okudum: Cennette Bir Yılan (Louise Penny)



Adı: Cennette Bir Yılan
Yazar: Louise Penny
Orj. Adı: Still Life
Sayfa: 448

Yazarın ilk kitabıymış. Çok başarılı bulmadım. Dili fena değil, sıkmıyor ama olayın kurgulanışı biraz yavan. Hadi artık dedirtti bana, çözemediler bi. Ayrıca karakterler de çok tutarlı değil. Bir öyle bir böyle davranıyorlar.
Olay sakin bir köyde, yaşlı bir kadının ölmesiyle başlıyor. Cinayet mi yoksa kaza mı olduğu belli değil. Zaten kitabın sonuna kadar da belli olmuyor. Gariptir ki köydeki herkes entel ve herkes ressam. Sürekli bir yeme içme var ve sürekli felsefik konulara dalıp konuşuyorlar. E cinayet?
Dedektif deneyimli ve güvenilir biri gibi ama beceriksiz elemanlarına bir ayar veremiyor. Verilen emirler göz göre göre yerine getirilmiyor ama hala ekipten de atmıyor. Bir şey olduğu yok ama ara sıra toplantı yapıp görev dağıtıyorlar, sonra gidip tıkınıyorlar..
Olay çok basit gibi ama öyle karıştırıyorlar ki, olmadık insanları tutukluyorlar. O insanlar da cinayeti üstleniveriyor hemen. Tuhaf. Olayı da köydeki ressamlardan biri çözüyor. Katili buluyor.

Daha başarılı yazarlar var, ben bu polisiyeden zevk almadım.

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Okudum: Baharat Tüccarının Karısı (Charlotte Betts)



Adı: Baharat Tüccarının Karısı
Yazar: Charlotte Betts
Orj. Adı: The Spice Merchant's Wife
Sayfa: 495
Fiyat: 11 tl

Kitabın dili çok akıcı. Hikaye ne kadar acıklı olsa da çok sürükleyici ve de etkileyici. 2 günde bitirdim. Yer yer ağlamaklı oldum, kadının başına gelenlere fazlasıyla üzüldüm. Ama hayat bir yolunu hep buldu. Buruk da olsa sonunda mutlu olabildi Kate..

Kate teyzesinin evinde zulüm içinde yaşarken bir baharat tüccarının oğluyla evlendirilir. Aşk evliliği değildir ama teyzesinin zulmünden kaçtığı için mutludur. Sadece ayrı eve çıkamadıkları için dertlidir. Kocası deniz yolculuğuna çıkmış ve aylar geçtikten sonra bir sürü mal alarak dönmüştür. Kate'in tüm çeyizini ve parasını bu mallara harcamıştır babasıyla. Neyse ambarı doldururlar. Ama satamadan büyük Londra yangını çıkar. Sene 1660 lar.Y angında evleri, malları her şeyleri yanar. Sefalet ve borç içinde kalırlar. Kayınpeder borçlular hapishanesine düşer karısıyla. Gelin ve kocası da bir göz odada çırpınmaya başlar. Sefiller kitabını okuyan her vicdan nasıl sızladıysa, bu insanlara da aynı yerde sızlar. İşler bir şekilde yürürken Kate'in kocası uyanık bir girişimciyle anlaşma yapar. Yanan evin arsasını yok pahasına ona satar ve o adamın elemanı olur. Adam üçkağıtçının tekidir ama damat bunu anlamaz.
Patron, kendi yaptırdığı evlerine bizim çifti oturmaları için ikna eder. Ev sağlam değildir ve zamanla sorunlar çıkmaya başlar. Meğerse kalitesiz tuğla kullanıyormuş. Bunu açığa çıkarmaya çalışırken damat bir gün ölü bulunur. Katil bellidir ama kanıt yoktur. Dul kalan Kate'in de başı bu patronla belaya girmek üzereyken Kate de kaybolur.
Kitabın başında Kate, sokakta şık bir adamın at arabasının altında kalmasına son anda engel olup, adamı kurtarır. Adam meğerse kördür ve ünlü Parfüm Evinin sahibidir. Kate bu adamdan çok yardım görecek.
Biraz gizemli anlattım çünkü kitap okunmayı hak ediyor ve asıl macera benim bıraktığım yerlerde başlıyor :)

*Kesinlikle cinayet romanı değildir. Tarih romanı da değil. Romantik ve dramatik bir dönem romanıdır. Yazarın diğer kitapları gibi, başarılı bence.

11 Ağustos 2017 Cuma

Okudum: Barnum Müzesi (Steven Millhauser)



Adı: Barnum Müzesi
Yazar: Steven Millhauser
Orj. Adı: The Barnum Museum
Sayfa: 238
Fiyat: 13 tl

Kapağına ve Sihirbaz filmine konu olmasına kapılarak aldım bu kitabı. Büyük pişmanlık. Sihirbaz Eisenheim hikayesi en sonda ve en güzel hikaye de o. Filmden dolayı konuyu bildiğim için sevdim belki de hikayesini. Diğer 9 hikaye benim için tam anlamıyla zaman kaybıydı.

Her hikayenin konusu başka. Ama anlatım aynı. Aşırı yoğunlukta betimlemeler var ve olayı kaçırdım hep okurken. Gerçi tam anlamıyla bir olay da yok hikayelerde.
Örneğin Alice'in Harikalar Diyarına düşüşünü anlattığı hikayede sonsuz bir düşüş var. Düşerken gördüğü dolap raflarındaki reçel kavanozunun kapağındaki kadının saçına başına kadar ayrıntılı bir anlatım var. Gerisini siz düşünün. (Alice'e olan sevgimden dolayı hikayenin her kelimesini okudum tabii)
Kitaba adını veren Barnum Müzesi başlıklı hikayede de müzenin içini anlatıyor. Müze, müze değil lunapark sanki. İçinde herşey var. Sonu gelmeyen odalar, gez gez bitmeyen salonlar, müze çalışanları, daimi ziyaretçiler vs..

Kısacası, okunacak daha güzel kitaplar hep var.

29 Temmuz 2017 Cumartesi

Okudum: Uçuş 345 (Cenk Kayakuş)




Adı: Uçuş 345
Yazar: Cenk Kayakuş
Sayfa: 383
Fiyat: 13 tl

Başrolde Hakan Geda olur da macera güzel olmaz mı :) Çok akıcı ve sürükleyici. Beğendim.

1975'te İzmir'den İstanbul'a giden bir uçak, elektrik kesintisi sebebiyle piste inemez. İner ama hemen kalkmak zorunda kalır, yolu göremediği için. Havada bir tur atarken işler ters gider ve uçak Marmara Denizi'ne düşer. İçindeki yolcularla birlikte sulara gömülür. Kazadan sadece bir kişi kurtulur: Dieter Ihler. Alman bir gazetecidir, araştırdığı önemli bir konu hakkındaki belgeleri su geçirmez çantasındadır. Uçak suya gömülünce çanta orada kalır. 40 yıl sonra birileri çıkarana kadar. Kimin çıkaracağını söylememe gerek yok :)

Avrupa'da zengin bir silah tüccarı, yıllardır savaş silahı koleksiyonu yapmaktadır. Koleksiyondaki en önemli parça Attila'nın mezarıdır. Onu da Kıbrıs Barış Harekatı sırasında keşfetmişlerdir. Herkesten gizlice Avrupa'ya kaçırmıştır. Zaten Dieter Ihler'i de bu yüzden ortadan kaldırmak isterler. Her şeyi bildiği için.

Dieter yıllarca saklanır ama 40 yıl sonra ortaya çıkar ve uçak pistinin elektriğini kesenlerin bant kaydını bulur. Sonra bu kaydı, kazada ölenlerin akrabalarına yollamaya başlar. Topkapı Sarayı'nın müdürüne de bir kaset gönderir. Müdür, dolaylı olarak Hakan'la tanışır ve olay Hakan'ın ilgi alanına girer. Sonrası soluksuz bir macera..

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Okudum: Piri Reis'in Sırrı (Cenk Kayakuş)



Adı: Piri Reis'in Sırrı
Yazar: Cenk Kayakuş
Sayfa: 395
Fiyat: 13 tl

Yazarın Av isimli kitabını okuyup çok beğenmiştim. Bunu da beğeneceğimi umarak aldım, iyi ki de almışım. Kitap çok hızlı akıyor, anlatım, karakterler, mekan, olay.. Hemen sarıyor konusu. Kendimizi hızla akan bir maceranın, koşuşturmacanın içinde buluyoruz. Bu yönden sevdim.
Yine Hakan Geda var başrolde. Bu adamın başına gelenler hiç bitmeyecek. :)

Piri Reis, zamanında bir kuşatma sırasında bir hazine haritası bulur. Ama hazineyi göremeden idam edilir ve manevi oğluna devreder bu işi. Oğlu da Kilitbahir'de bir duvara gizler haritayı ve Piri Reis'in notlarını. Bir restorasyon sırasında bunlar ortaya çıkarılır. Tam araştırmacılar bununla ilgilenirken işin içine kötü kimseler de karışır.
Konuyu bilen tarihçiyi kaçırırlar. Malum ada Singapur açıklarında bir yerdedir. Tarihçi kaçırılınca Hakan da bir şekilde olayın içinde bulur kendini. Birkaç yakın arkadaşıyla bir ekip kurup, tarihçinin peşine düşer. Deniz yolculuğunda işler ters gider. Büyük bir fırtına da tekneleri bozulur ve tarihçiyi kaçıran adamla karşılaşırlar. Aynı zamanda korsanlarla..
Somalili korsanlar da tüm bunlardan ayrı bir şekilde bir transatlantiği kaçırıp, malum adaya getirirler. Gemideki bin kişiyi mağarada çalıştırırlar. Hakan'ın yolu, denizde kaybolduklarında tesadüfen bu adaya düşer ve olaylar gelişir :)
Çoğunu anlattım, gerisini de merak eden okusun artık :)